Jull kendi hakkında konuşmayı pek sevmezdi ama herkes onun en iyilerden biri olduğunu biliyordu. Onlarca muhafızı öldürmüş, kanatlarından kendine ev eşyası yaptırmıştı. O bir koleksiyoncuydu, kahrolası camianın en iyisiydi ve şimdi, kırık dökük bedenini tek dokunuşuyla tamir eden kanatlı bir kadının karşısında oturmuş kahve içiyordu.
Kahvelerde zehir yoktu. Üstünde bıçak bile yoktu. Bu masada silahsızlık yemini etmiş iki avcı olarak oturuyorlardı, işin kötü yanı şu ki Jull karşısındaki sürtüğün canı sıkılır ya da içinden kendisini öldürmek geçerse birkaç salise içinde öleceğini biliyordu. Ariel Silverfang'in damarlarında dolaşan gücün şarkısını duyabiliyordu, kadının gözlerinde gezinen ölümü görüyordu. Silverfang bir avcıydı, doğuştan avcı ve Jull dahil herkes onun gerçek kimliği ortaya çıkmadan önce yaptıklarını biliyordu. "Eee" diye mırıldandı ortamdaki sessizliği bitirmeyi umarak "Eşini mi öldüreceğim? Beni neden buraya çağırdın?"
Ariel'in yüzünde oluşan hafif gülümsemeyle etraftaki çiçekler açtı, karanlık şehre çöreklendiğinden beri sokaklara hakim olan sis hafifçe dağıldı. Jull daha önce böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Kadının güçlendiğini ilk gördüğünde anlamıştı. Eskiden düz bir kızıldan oluşan saçlarının arasında şimdi gün ışığı ve toprağın renkleri varken, gözleri bambaşka bir dünyaya aitmiş gibi renklenmişti. İçten parlayan gözleriyle karşısındakine bakarken uhrevi bir varlık olduğunu, daha da güçlendiğini haykırıyordu. O buraya, yeryüzüne ait değildi, yine de yeryüzü halkı için uğraşıyordu. "Öldürme işlerini kendim halledebilirim" dedi kadın gülümsemeye devam ederken "Bir lidere ihtiyacım var Jull, sığınaklara alınmayan kadınlar olduğunu duydum. Onları arayıp bulacak bir ekip kurmak ve hepsini sığınaklara almak istiyorum."
Jull bunu duymuştu. Düşmüş kadınlar olarak da adlandırılan hayat kadınları ve muhafızlara göre ahlaksız işler yapan kadınlar sığınaklara alınmıyordu, çünkü valiler kutsal sığınaklarda adice işler yapan kadınların barınamayacağını buyurmuşlardı. Günahtan kaçarken, günahı yuva edinmiş varlıkları koruyamazlardı. "Onları kabul etmezler" dedi net bir sesle "Sığınak kuralları çok katı Leydi Ariel. Türünüz, altındaki tüm türlere eziyet verici kurallar dayatmaya bayılıyor."
Ariel'in tenine hafif bir ışık yayılırken kadın birkaç saniye için gerçekten kızgın gözüktü. Jull her an kızarmış bir tavuğa dönebileceğini biliyordu fakat yine de konuşmaya karar verdi. "Bir şeyleri değiştirmek istediğini görebiliyorum fakat bu düşmanlar edinmene sebep olur ve düşmanlar genç muhafızlar için tehlikelidir, hepsiyle aynı anda savaşamazsın."
"Sıraya girsinler" Ariel homurdandıktan sonra gözlerini çevirip boş caddelere baktı. Bir zamanlar yoğun bir canlılıkla kaynayan şehir şimdi boş, terkedilmiş görünüyordu. Köşe başlarında ölü cesetler, bina duvarlarında çarpışmaların kanıtı olan kan izleri vardı. Bu şehir onun ikinci hayatının başladığı yerdi, bu şehirde anneliği tatmıştı. Bu şehirde hayatın içinde yalnız bir kadın olmanın ne kadar ağır olduğunu anlamıştı. "Bana düşman olmaları için bir şey yapmama gerek yok" dedi aniden konuşmaya başlayarak "Sırf saç rengimden ya da anne – babam yüzünden bana düşmanlar Jullien, var olduğum için beni sevmiyorlar. Sırf birkaç kişiyi kızdıracağım diye insanların sokakta kalmasına, karanlık tarafından kullanılmalarına göz yummayacağım." Susup karşısındaki kadının gözlerine baktı. "Hem... tek başıma olmayacağımı umuyorum. Hepimize karşı duramazlar değil mi?"
"Kendi birliğini kuracaksın."
Ariel başıyla onayladı. "Bunun için sana ihtiyacım var."
"Ben bir muhafız avcısıyım Muhafız. Şimdi bir muhafız için elçilik yapmamı mı istiyorsun?" Jull gülerek söylemişti fakat kanının hızlandığının, yeniden aktif olma ve savaşın içinde yer alma fikriyle heyecanlandığının da farkındaydı. Yakın zamanda, çok yakın bir zamanda kaosun patlayacağını biliyordu. Savaş zillerini duyuyor, havadaki gerilimi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi II
FantasyAriel Silverfang başını belaya sokmaya devam ediyor. Tekme. Ariel, bezgin bir şekilde göz kapaklarını kaldırırken karşısındakinin kim olduğunu biliyordu. Adamın yüzüne bakıp hafifçe gülümsedi. Tekmelerin, zincirler kadar acıtmadığını hala öğrenememi...