Noah
"Duvarda yazan şey ise onun hayatta olduğunun kanıtı."
Cümle beynimin içinde dönüp duruyordu. Kahrolası Lord Kanatlı, içimdeki yangına birkaç odun daha atıp ardından yokolmuştu. Yolladığı habercinin söylediğine güvenecek olursak, bizimle burada, Zigor'un ormanının başlangıcında buluşacaktı. Dakikalardır onu bekliyorduk fakat o gelmemiş, bir açıklama bile yapmamıştı. Sonsuza kadar zamanımız varmış gibi, yeterince beklememişiz gibi.
İçimde kabaran öfkeyle düşmanıma hamle yaptım.
Kan.
Sırf kanı aktığı için bile onun hayatına son verebilirdim. Kan akıyor ve bana onu hatırlatıyordu. Bedeninin bükülüşü, yere düşüşü ve yokluğa karışmadan hemen önce göğsünün hafifçe yükselmesi. Yukarıdakiler –eğer varlarsa- beni daha kaç kez cezalandıracaklardı? Daha kaç kez onun ölümünü izlemek zorunda kalacaktım?
Karşımda yatan adamın yüzü Ariel'in güzel yüzüne dönüşürken kendimi bir kez daha o lanetli gecenin içinde buldum. Bundan kaçınmaya çalıştığım her an, beni daha da sıkı kavrıyor ve tenimin içine sızıyordu. Mercedes'e saldırmak istediğinde onu durdurmalıydım, ondaki hiçbir şey doğru değilken kraliçeyi doğru bir şekilde öldürmesini neden istediğimizi hala bilmiyordum.
Ariel bir muhafızdı. Kurtlara hükmedecekse bunun doğru yollarla olmasının ne önemi vardı ki? Kadının vücudundaki tek bir kemik bile bizim için doğru değilken, tahtı hakkıyla elde etmesine neden takılmıştık?
Gider, kadını onun yerine öldürür ve tahtı ona verirdim ama tüm bunlar yerine aptalca bir hisle, Ariel'in kaderine yürümesini, gerçek bir kurt gibi davranmasını istemiştim. O benim karım olacaktı, bir kurt gibi davranmayı; savaşmayı öğrenmeliydi. Merhaba! Ben yerkürenin gördüğü en aptal adamım. Kadını her türlü kendime alırdım, lanet bir brownie gibi davranması bile umrumda olmazdı. Bunu yer de, gök de biliyordu. Görünüşe bakılırsa bir tek ben bilmiyordum.
Lanet olası Fenrir. Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp, tepeden bizi izlemek yerine işe yarasaydı tüm bunlar olmazdı. Pençelerimi içe çekerken, bedenimi dizlerimin üstünde yere bıraktım. Ariel'in iblis tarafından ele geçiriliş anı hala gözümün önünde dönüp duruyor, beni Fenrir 'in yanacağı yere çekmeye çalışıyordu. O gece biraz daha hızlı hareket edebilseydim, onu kurtarabilir; olacakları engelleyebilirdim ama ben işe yaramaz bir kız çocuğu gibi yerde kıvranıp aldığım yaralar için bağırmayı seçmiştim. Birkaç kesikle baş edemeyeceksem yaşamamın ne önemi vardı ki?
Axel, düşüncelerimi bölerek öksürdü. Yattığı yerde ciddi ifadesiyle bana bakarken haddi olmayan bir şekilde Ariel'e benziyordu. İkisi de bakışlarını babalarından almışlardı. Aynı sert, boyun eğmez bakışlar. Aynı derin, sonsuz gibi gözüken gözler. Fenrir! Gel beni becer de ikimiz de kurtulalım, dostum. Bu böyle olmayacak.
"Bu halde işe yaramazsın, biliyorsun değil mi?" dedi Axel sert bir sesle. Göğsümdeki yara açıldığı için durduğumu sanmıştı. Böylesi daha iyi, diye söylendi zihnimin içinde volta atan adam sessizce. Şeytanların aklımı ele geçirdiğini bilmesindense, göğsümdeki önemsiz yara yüzünden güçsüz düştüğümü düşünmesi çok daha iyiydi. Başımı eğip, göğsüme ufak bir bakış attığımda sol omzumdan başlayıp, kasığımın sağ tarafına kadar inen yarığın yeniden açıldığını ve bedenimi kana buladığını gördüm. Bunu önemsiyor muydu? Cidden mi? İçimde durmaksızın kanayan şeyi görse, korkusundan ölürdü herhalde.
İç çekip bedenimi öne doğru bükerken, iyice açılan yaranın verdiği hisle gülümsedim. Lanet olası acı bana kendimi canlı hissettiriyordu. Kanım, onun saçlarının rengindeydi. Akıyor, bedenime dağılıyor, beni daha çok Ariel'e buluyordu. Kanım bana onu, neden hala hayatta olduğumu hatırlatıyordu. Fenrir ya da onların inandığı varlık, artık her kimse bana işkence etmeye karar vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi II
FantasyAriel Silverfang başını belaya sokmaya devam ediyor. Tekme. Ariel, bezgin bir şekilde göz kapaklarını kaldırırken karşısındakinin kim olduğunu biliyordu. Adamın yüzüne bakıp hafifçe gülümsedi. Tekmelerin, zincirler kadar acıtmadığını hala öğrenememi...