Gece,uyuya kaldığı koltuktan sarkan kolunun uyuşukluğu ile gözlerini açtığında odada tik tak sesleriyle varlığını belli eden saate takıldı yorgun gözleri. Uzun zamandır yolculuk yapmadığından bedeni allak bullak olmuş bir haldeydi ve neredeyse tüm gecesini uyuyarak geçirmişti. Kendinde tuhaf bir rahatlamayı sezdiği vakit kaşlarını çatıp sırtını dikleştirdi ama kulağına batan şu sinir bozucu saati bir türlü duymazdan gelemiyordu. Belli bir ritimde olan tüm seslere takıntısı vardı, saat ve yağmur sesi ise bunun başında geliyordu şüphesiz. Birkaç sarsak adımdan sonra banyo kapısının yanına asılmış saatin pillerini çıkartıp çöpe fırlattı. Şimdi kendini daha iyi hissettiğini söyleyebilirdi.
Kısa bir duşun ardından istese de daha fazla uyuyamayacağına kanaat getirdiğinde siyah bir kot ve kazak giyip postallarını ayağına çekti. Zaten ilk günden ortalıkta görünmemesi kadını şüphelendirebilirdi, ne de olsa gerçekçi ve olağan bir kadın portesi çizmesi gerekti. Islak saçlarını sardığı havluyu bir köşeye fırlatıp kaldığı odadan çıktı. Ona ikinci katta merdivenlerin hemen yanındaki büyük oda verilmişti ve görünen o ki henüz kimse uyanmamıştı. Kendi sessizliği içinde sarmalandığında gıcırdayan merdivenleri geride bıraktı. Evin girişindeki büyük holde hazırlanmış iki kişilik bir kahvaltı ve burnuna dolan sıcak çay kokusu onun garipseyeceği şeylerdi, bu yüzden masayı hiç üzerine alınmadan bu müstakil evi incelemeye koyuldu.
Duvarları irili ufaklı pek çok fotoğraf süslüyordu. Ya Zübeyde hanımın ailesi ya da pansiyonun müşterileriydi bu insanlar fakat hepsinin yüzündeki gülümseme Gece'nin hınçla homurdanmasına neden oluyordu orası ayrı. Ellerini kotunun cebine sokup büyük salona bir göz attı. Çiçekli rustik perdeler ve otantik oturma gruplarıyla oldukça avrupai bir hava verdiği kesindi. Burası kendi evine nazaran yaşayan, hatta nefes alan bir evdi. Yaşanmışlıklar küçük resim çerçevelerine sığdırılmıştı ve anılar yerdeki halılardan tavandaki kristal avizeye kadar dağılmış durumdaydı. Pencerenin önüne gidip Pars'ın evini gözlediği sıra salona gelen ayak seslerine kulak verdi fakat duymazlıktan gelmeyi sürdürerek eve bakmaya devam etti. Siyah perdeler aralanmıştı aralanmasına ama evin içinde kimseyi göremiyordu bu mesafeden.
"Günaydın Gece hanım..." Zübeyde'nin geldiğini haber vermek için sarfettiği iki kelam Gece'nin gülüncüne gitti. Sahi,ne zaman Gece hanım olmuştu ki?
"Günaydın ve lütfen,sadece Gece."
"Pekâlâ... Kahvaltıya gelmez misiniz,Gece?"
"Kahvaltı..."
"Evet,madem bir süre birlikte yaşayacağız küçük bir kahvaltıyla başlamak güzel olur diye düşündüm." diyen Zübeyde, Gece'nin itiraz etmesine izin vermeden salon kapısına doğru elini uzattı ve Gece'nin geçmesi için kibarlıkla başını salladı. Gece ilk andan sivrilik yapmamak için sahte bir gülümseme eşliğinde masaya geçerken bir yandan da kadını dinliyordu. "Aslına bakarsanız kış bastırmadan hemen önce misafirler kasabadan ayrılır,kış burada biraz sert geçer de... Her neyse ilk andan sıkmayayım sizi,planlı bir tatile benzemiyor haliniz tavrınız kısa bir kaçamak mı yoksa?"
"Estiler işte,"dedi Gece henüz tabağına servis edilen hiçbir şeye dokunmamışken.
"Hiçbir şeye elinizi sürmediniz,kahvaltı sevmez misiniz Gece?"
"Bilmem,yani pek kahvaltı alışkanlığım yok." Gece'nin kendi içinde bile cevabını bulamadığı sorulardı bunlar. Hiç sormuş muydu kendine neyi sevip sevmediğini, ya da kendini bu denli önemsemiş miydi acaba? "...siz uzun zamandır burada mı yaşıyorsunuz?"diye sordu dalan gözlerini kırpıştırıp kısa bir soluğun ardına saklanarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahipsiz Yollar Çıkmazı
Mistério / SuspenseSahipsiz nefeslerin hüküm sürdüğü satırlarındaki yalnızlıktı sesin. Kabul et,çok davetkârdın...