Bu bölüme 18.12.2017 tarihinde güncelleme yapılmıştır. Bu tarihten önce okuyanların yeniden okumalarını tavsiye ederim.
E.
---
Öykü ellerini dizlerine koyup, derin derin nefes aldı. Ciğerleri oksijen için yanıyor, bacak kasları sızlıyordu. Tişörtü terden sırtına yapışmış, arkasından topladığı saçları açılıp yüzüne dökülmüştü. Çantasını yere indirdi ve tokasını saçından çekip bileğine geçirerek saçlarını yeniden topladı.
Koşmaya başladığından beri başka bir çığlık duymamış, baltalı adama ait herhangi bir iz görmemişti, fakat yine de nefesi tükenene kadar durmaya cesaret edememişti de. Birinin başı dertteydi. O çığlık... O çığlığın taşıdığı dehşet, hâlâ Öykü'nün içini titretiyordu. Baltalı adam, o kıza bir şey yapmıştı. Ona korkunç bir şey yapmıştı. Öykü yutkunarak etrafına bakındı. Yapraklarını düşürmeye başlamış, yüksek gövdeli ağaçlar ve zemini kaplayan, çeşitli boyutlarda çalılardan başka hiçbir şey göremedi. Batıya doğru hareket eden güneş, ağaçların arasındaki gölgeleri uzatıyor, çalıları koyu bir renge bürüyordu. Genç kız izleniyormuş gibi hissetti.
Çantasını karıştırıp katlanmış haritasını çıkarttı. Sigara içmek istiyordu, fakat yeniden koşması gerekirse nefesine ihtiyacı olacaktı. Koşarken çaydan uzaklaşmış, yön duygusunu yitirmişti. Parmağını haritada gezdirerek şu an nerede olduğunu tahmin etmeye çalıştı. Çaydan fazla uzakta olamazdı. Kamp alanı batısında, yaklaşık iki günlük mesafede kalıyordu. Hava karardıktan sonra yürümeye devam etse bile oraya ertesi geceden önce varamazdı. Fakat kuzeyde, altı saatlik mesafede küçük bir köy vardı. Orada polise ya da jandarmaya telefon açabilir, gördüğü ve duyduğu şeyleri anlatıp yardım isteyebilirdi.
Yeniden katladığı haritayı çantasına geri tıkarken, çay kenarında bulduğu zarf gözüne takıldı. Zarfın içinden çıkan logoyu, babasının ofisinin giriş duvarında gördüğünden emindi, fakat ne şirketin ismini ne de ne iş yaptığını hatırlayabiliyordu. Yeşil kanvas kumaştan sırt çantasını yeniden sırtına asıp, hızlı adımlarla yürümeye koyuldu. Yürürken sık sık etrafına bakınıyor, o izlenmişlik hissini doğrulayacak herhangi bir delil görmek için gözünü dört açıyordu.
Yarım saat sonra, sağ tarafındaki ağaçların ardından gelen bir sesle duraklayıp kulak kesildi. Gülüşme sesleri... Birden fazla genç kıza ait gülüşme sesleri duyuyordu. Başka zaman olsa böyle kikirdeme seslerine uyuz olurdu. İnsanlar neden doğru düzgün kahkaha atmak yerine kikirdemeyi seçer hiç anlayamamıştı. Fakat sesleri duymak, şu anda içinde fokurdayan huzursuzluğun üzerine bir bardak su dökmüş gibi gelmişti ona. Adımlarını hızlandırarak seslerin geldiği tarafa yöneldi. Birisi kikirdemekten mezun olup, yüksek sesle bir kahkaha attı. Öykü bu kahkahayı bir yerden tanıyordu. İlk duyduğunda ona savaş filmlerindeki bombardıman sirenlerini anımsatmış, gıcık etmişti. Fakat şimdi duyduğu en güzel sesti.
İki genç kız, orman zemininde çalıların ve kısa boylu ağaçların istila etmediği dar bir açıklık bulmuş, ateş yakmaya hazırlanıyorlardı. Kızlardan biri -tiz kahkahanın sahibi- sarışın ve tombul yanaklıydı. Öykü'yle aynı gruptalardı. Hiç konuşmamış olsalar da kızın isminin Elif olduğunu hatırlıyordu. Siyah saçları kısacık kesilmiş, Ezgi isimli öteki kızı ise yüzünü tiksintiyle ekşitecek kadar iyi tanıyordu. O kızla mümkünse hiçbir iletişimi olmamasını tercih etse de ormanda tanıdık birilerini görmüş olmanın hevesiyle açıklığa yaklaştı.
"Sakın ateş yakmayın!"
İki genç kız ufak birer çığlıkla yerlerinden sıçradılar. Öykü'yü görünce ise yüzlerini rahatlama kapladı ve birbirlerine bakarak gülmeye başladılar. Elif baş parmağını damağına koyup başını yukarı itti. "Ödümüzü patlattın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Deneyim (Kitap Oluyor)
Novela JuvenilKatillerle dolu bir ormanda hayatta kalmanın tek yolu bir katile güvenmek olsa... İngilizce yaz kampının sonundaki sürpriz hazine avına katılırken, G.M. Elektronik'in yirmi iki yaşındaki varisi Öykü Meşe'nin tek endişesi, üniversitenin İngilizce sın...