{Şey, selam! Küçük bir spoiler vermek istiyorum çünkü yaptığım kocaman bir hata yüzünden tüm hikayeyi baştan tasarlamak zorunda kaldım.}
{Luke, Lucifer değil. İlk başta onu Lucifer olarak hayal ediyordum ama sonra onların kardeş olduğunu hatırladım ve tüm kurgum çöktü. O yüzden Luke'u farklı bir şey yaptım ki bu bölümde öğreneceksiniz. Eğer işler istediğim gibi giderse finali mükemmel olacak. Herneyse iyi okumalar!}
~Luke~
"M-michael, sen neyden bahsediyorsun? Şu melek saçmalıklarına inanmadığımı bilmeni isterim." Geri çekilip korkuyla dolaba yaslandım.
Michael derin bir nefes aldı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. "Belki yanılıyor olabilirim ama sen gerçekten de önemli birisin. Calum neden seninle konuşuyor sanıyorsun? Çünkü o da senin yaydığın enerjiyi anlamaya çalışıyor. Ne olduğun konusunda şu anda hiçbir fikrim yok. Ama neden bunu öğrenmeme izin vermiyorsun?"
Dolmaya başlayan gözlerimi sıkıca kapattım. "Calum iyi biri. Senin söylediklerinin hiçbir kelimesini anlamadım ama lütfen benden uzaklaşır mısın?"
Bir adım atıp tam önümde durdu. "Hala inanmıyorsun değil mi? Peki ya sana meleklerin gerçekliğini kanıtlarsam, sen de bana senin kim olduğunu anlamam konusunda yardım edecek misin?"
Meleklerin var olduğuna inanıyordum ama onların dünyaya indiğine inanmıyordum. Bunu kanıtlayamayacağından emin olduğum için kafamı sallayarak onayladım.
Gülümsedi ve üstündeki tişörtü çıkarmaya başladı. "M-michael ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Bu en sevdiğim tişörtümdü. Yırtılmasını istemem." Hala kafam karışmış bir şekilde ona bakıyordum. Derin bir nefes alarak gözlerini kapadı ve sırtında iki beyaz kanat belirene kadar dudağını dişleyip yumruklarını sıktı.
Ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. O an düşünebildiğim tek şey kanatlarının güzelliğiydi. Büyük, beyaz kanatları hafifçe parıldıyor ve yumuşacık görünüyordu. Ona sarılmak istedim. Sarılıp kanatlarına dokunmak, her bir beyaz tüyü incelemek istedim ama vücudum hareket edemiyordu.
Tepkim karşısında Michael'ın sırıtışı büyüdü. "Senin kanatlarının neye benzediğini görmek için sabırsızlanıyorum."
Konuşmaya çalıştım ama küçük bir fısıltıyla "B-ben mi?" diye sorabilmiştim. Gülümsedi ve ellerimi tutarak kendisine doğru çekti. "Yere otur. Bu biraz acıtabilir."
Yutkundum ve dediklerini yaptım. Soğuk elleri tekrar sırtımdaki izlerle buluştu. O anlamadığım dilde birkaç şey mırıldanırken tek bir kelime bana tanıdık gelmişti. "...vpaah..." Bunun anlamını nereden bildiğimi bilmiyordum ama kanatlar anlamına geliyordu. (Y/N; bu kelime meleklerin dili kabul edilen Enochian dilinde gerçekten kanatlar anlamına geliyor. neyse.)
Sırtıma yayılmaya başlayan o keskin acıyla birlikte çığlık atmaya başladım. Tarif edilemeyecek kadar canım yanıyordu. Tek yapabildiğim zihnime onlarca düşünce ve anı dolarken çığlık atıp ağlamaktı. Yaklaşık iki dakika geçtikten sonra acı, yerini ağırlığa bıraktı. Yavaşça duvardan destek alıp ayağa kalkarken Michael'a doğru döndüm.
Her şeyi hatırlıyordum.
Michael korkulu gözlerle bana ve arkamda duran siyah kanatlara baktı. Tüm her yerim beyazken kanatlarımın siyah olması fazlasıyla ironikti.
Michael kekeledi, "L-luke sen... Düşmüşsün."
Gülümsedim. "Senin için düştüm."
Michael olanları hatırlamıyordu. Ona anlatmak istiyordum ama daha ağzımı açamadan bilincimi kaybettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pure //muke
Fanfiction"Şimdi lütfen, uğruna kanatlarımı ve tüm her şeyimi kaybettiğim dudaklarını biraz daha tatmama izin ver."