(3 Eylül 2014)
Büyükannem ve büyükbabamın Amerika'daki cenazesi nedeniyle her yıl 1 Eylül tarihinde bindiğim Hogwarts Ekspresi'ne binememiştim. Şuan ise eve dönme yolunda hızla ilerliyorduk.
Şanssız bir insan olduğum aşikârdı ancak böyle acele ettiğimiz bir günde bu kadar yağmur yağması şanssızlık değildi. Bu kesinlikle şanstan daha öte bir şeydi.
"Baba, saat sekiz buçuğa geliyor ve bugün benim gitmediğim dördüncü günüm. Biraz daha hızlı süremez misin?" Son bir saatte babamı çokça huzursuz ettiğimin farkındaydım fakat kendimi tutamıyordum. Bir an önce okul varmak, o ortamı tekrar benimsemek istiyordum.
"Havanın ne kadar berbat olduğunu biliyorsun, Hermoine. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum." Babamı huzursuz etmekten başka bir şey yapmıyordum, farkındaydım.
Ön koltukta oturan annem, arkasına dönerek uyaran gözlerle bana baktı. Ağzından tek bir harf çıkmasa da ben ne dediğini biliyordum. "Bu yaptığın sadece babanı endişelendiriyor. Lütfen kulaklığını tak ve rahatla."
Ben de dediğini yaptım. Muggle dünyasında kullandığım telefonumu ve kulaklığımı çıkardım. Böyle havalarda genelde Birdy dinlemeyi severdim.
Birdy'nin keşfedilmeyen eşsiz sesi ve yağmur damlalarının arabanın camları ile buluşması sonucu çıkan sesi dinledim. Her türlü geç kalacaktım. Rahatlamak, annemin de gözleriyle söylediği gibi en iyisiydi.
Henüz bir-iki şarkı dinlemiştim ki, arabanın sağa sola sallandığını hissettim. Kulaklıkları kulağımdan koparırcasına çıkardığımda babamın ellerinin altındaki direksiyonu kontrolsüzce sağa sola salladığını gördüm.
Arabanın kontrolünü kaybetmişti.
Babamın yaptığı her hamle ile araba savruluyor, yağmurun etkisi ile bir güzel kayıyordu. Annem ile bağırışıyor, babamın adını haykırıyorduk. Babam hala kontrolü sağlayamamışken bir arabaya çarptığımızı hissettim. Çarptığımız arabaya baktım. Köprüden aşağı yuvarlanacaktı.
Zaman o kadar yavaş akıyordu ki, bir büyü olup olmadığını merak ettim. İşte o an beynim işlev göstermeye başladı ve bir büyü mırıldanabildim. Asamın ufak sallantıya uğramasıyla araba yavaşa rotasında döndü.
Ailemi ve kendimi kurtarmışsam da bir aileyi ölüme terketmiştim.
Çarptığımız arabanın köprüden uçarken çıkardığı büyük ses kulaklarımıza ulaştı. Babam aniden frene asılınca vücüdum öne eğildi. Arabanın durması ile arabadan indim. Hiçbir şey yapamadım. Orada, öylece bir ruhun çalınışını izledim. Suyun arabayı yutmasını izledim.
(3 Eylül 2015)
Kelimelere dönüşen harflere tekrar tekrar göz atarken inanamadım. En büyük dostu olduğum harflerin bana ihanet edip bu denli canımı yakmasına inanamadım. Hakikatin ruhumu bu denli üşütmesine, inanamadım. Ve dakikalar sonra başımı bulunduğu konumdan ayırarak etrafıma bakındım. Manasız bakışlarımla baktım insanlara.
Ölüm sessizliği hakim olan Ortak Salon'da tüm gözler üzerimdeydi. Sanki ağzımdan çıkan herhangi bir harfi ilk önce kapmak isterlermiş gibi herkes birbirinden meraklı bakıyordu rengi atmış yüzüme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
show me how to live · dramione
FanfictionGözlerini gözlerime sabitlediğinde konuşmama devam etmemi istiyor gibiydi. "Savaş çıkacak. Savaşacağız. Lanet olsun ki aynı taraftarız o yüzden bana yardım edeceksin. Kötü biri olmak zorundayım. Ne yazık ki en yakınımda sen varsın." · Bu kitap @rave...