"Hahahaha iyi yapmışlar hahahhaa Ron hahhahaha.." Bana ters olan gülme krizini yaşadığım nadir anlardan birindeydik. Hogwarts Ekspresi ile okula gidiyorduk ve Ron, Fred ile George'un yaz tatilinde ona yaptıkları şakayı anlatıyordu. Anladığım kadarıyla Fred ve George bir büyü ile Ron'un odasına milyonlarca örümcek bırakmışlardı. Dediğine göre uyuyormuş, yüzünde bir şey hissetmiş ve uyanmış. Soğukkanlılıkla örümceği yüzünden atmış ve odasından çıkıp annesine haber vermiş. Örümceğin olduğu odada Ron nefes bile alamazdı. Onu öyle düşündükçe gülüyordum. Odanın içinde basacak yer bulamayan Ron çığlık atıp duruyordu.
Ron bundan hoşlanmamıştı. "Çok mu komik?" bakışı atıyordu. Zar zor kendimi tutmaya çalıştım. Benim kendimi tutma çabalarımı gören Harry de gülmeye başlayınca kendimi tutamadım ve bende gülmeye başladım. Bir süre sonra Ron da bize katıldı. Aradan saniyeler geçmeden efsane altın üçlü pozumuzu yerleştirmiştik sahneye.
O sırada gülüşmelerimizi duyan Fred ile George kompartımana geldiler. Neye güldüğümüzü anlamış olacaklar ki Ron'un taklidini yaparak Ron'u daha da sinirlendirdiler.
Bunun üzerine ben yine gülmeye başlamıştım. "Bir dahakine uyurken camını kapatıp kapını kilitlemeyi dene, kardeşim." dedi Fred gülerek. Artık kendimi durdurmalıyım diyerek kendi kendimi frenledim. O kadar kahkahadan sonra taze oksijene ihtiyaç duyduğumu hissederek ayağa kalktım.
"Ben hava almaya çıkıyorum çocuklar gelmek isteyen?"
Ron kafasını iki yana hayır anlamında sallarken Fred ve George da kompartımandan ayrılmışlardı. Harry, "Ben gelirim." dedi. İkimizde ayaklanıp kompartımandan çıkarken Ron pencereden dışarı bakıyordu.
Harry'nin önden gitmeye başladığını gördüğümde peşinden gitmeye başladım. El ele tutuşmuş Neville ile Luna'ya bakarken istemsizce yüzümü ekşittim. Cıvık cıvık aşkların üzerlerine sıçramış olması beni üzmüştü.
Gerçekten aşka inanan insan var mıydı?
Harry'nin arkasından ilerlerken bir yandan da trenin içerisine göz gezdiriyordum. Herkes mutlu gibiydi. Şakalaşıyor, espriler hava da uçuşuyordu. Yakalayabilenler verilmesi gereken tepkiyi veriyor, yakalayamayanlar ise sadece bakıyordu.
Hogwarts'daki altıncı yılımızdı. Artık herkes birbirini iyi tanıyordu. Hatta artık bina ayrımı yapanlar da azalmıştı, soyu tükenmek üzereydi.
Etrafımı incelerken önümde duran Harry'yi görmemiş, ona toslamıştım. Anlaşılan onu durduran bir şey vardı. İyi bir şey olması benim lezbiyen olmam kadar düşük bir ihtimaldi. Kendimi toparlayıp, Harry'nin yanında yerimi aldım.
Her yıl klasiği idi, Harry ile Malfoy'un Hogwarts Ekspresi'nde yaptığı kavga.
Konu genelde değişmezdi. Ya 'senin gözünün üstünde kaşın var' tarzı olurdu ya da Malfoy'un kıskançlığından ortaya çıkan kavgalardı.
"Bu sene hangi bahane ile ünlü olmayı düşünüyorsun, Potter? Planın var mı?"
Evet, her yıl kötü bir olay yaşıyor olabilirdik ama Malfoy her seferinde bunu kıskandığını açıkça belli ediyordu. İlgi odağı olmayı seviyordu. Herkesin ağzında onun adı olsun istiyordu ama onun adını ağzımıza almamız için yaptığı bir şey yoktu. Oysa ki Harry, tam 5 yıldır herkesin hayatını kurtarıyordu.
"Kes sesini, Malfoy."
Harry'nin sesi kısıktı ama etkiliydi.
Bu söz üzerine gülen Malfoy'un yüzünü pataklama isteğimi bastırmaya çalıştım. Malfoy'a omuz atarak yanından geçtim ve Harry'yi de peşimden gelmesi için kolundan çekiştirmeye başladım. Açık bir pencerenin yanında durduk. Temiz havanın onu sakinleştireceğini düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
show me how to live · dramione
FanfictionGözlerini gözlerime sabitlediğinde konuşmama devam etmemi istiyor gibiydi. "Savaş çıkacak. Savaşacağız. Lanet olsun ki aynı taraftarız o yüzden bana yardım edeceksin. Kötü biri olmak zorundayım. Ne yazık ki en yakınımda sen varsın." · Bu kitap @rave...