I'm bigger than my body.
Ben bu bedenden daha büyüğüm.
I'm colder than this home.
Ben bu evden daha soğuğum.
I'm meaner than my demons.
İblislerimden daha cimriyim.
I'm bigger than these bones.
Ben bu kemiklerden daha fazlasıyım.Son zamanlarda eski kişiliğimin tamamen yok olduğunu ve yeni bir Hermione doğduğunu düşünüyordum. O günden, o mektuptan, tüm bu olanlardan sonra bambaşka bir Hermione vardı. Bu kişilik benim ellerimde yoğurulmuş, benim ellerimle fırınlanmıştı. Bu eserin sahibi bendim. Bir başka seçenek daha vardı. Tüm bu olanların eseriydi belki de. Belki de bunun tek sorumlusu ben değildim.
Saçmalama, dedi içimdeki ses.
Bu hale gelmemin sorumlusu bendim. Bu kişiliğin sahibi ben olmasam bile bu hale gelmeye göz yummuştum. İzin vermiştim, hatta belki de... İstemiştim.
Bunu istediğimi düşünmek kulağa korkunç geliyordu. Böyle birine dönüşmemi istemek beni korkutuyordu. Hisleri olmayan, ölü soğukluğunun vücudunu sardığı kız olmak istemezdim herhalde, değil mi?
Zihnimi allak bullak eden düşünceler beni alıp başka diyarlara götürmüştü ve profesörün yapmamı istediği büyüden oldukça uzak bir büyü mırıldandım.
Profesör sinirlenip bağırmaya başladığını o saniyelerde idrak etmeye başladım. "Hermione Granger!" diyordu bağırarak. "Bu sana dördüncü uyarım oldu, derhal dersi terk ediniz. Bütün ders boyunca sizinle ve o başka erkekleri düşlemeye dalan genç zihninizle uğraşamam!"
Kitaplarımı elime alıp sınıfın kapısına doğru yöneldiğimde ağzımdan çıkan laflara engel olamamıştım. "O sığ beyninle bu okula nasıl profesör oldun, inan bana hiçbir fikrim yok."
İçimdeki tüm siniri kusarken bu öfkeme rağmen sesim fısıltı gibi çıkmıştı fakat sınıf o kadar sessizdi ki söylediklerimin profesörün kulağına gittiğine adım gibi emindim.
"Granger!" diye bağırarak sınıfı sıçratmasına rağmen ben hiçbir tepki vermeden sınıftan çıkmış ve kapıyı arkamdan kapatmıştım. Tüm dikkatleri üzerime çekmiştim. Birkaç dakika çenemi kapatamıyor muydum sanki?
Hızlı adımlarla yatakhaneme çıktım. Kitaplarımı dolabıma bırakıp üzerimi değiştirdiğimde daha rahat hissediyordum. Odadan çıkmadan önce aynadaki yansımamla göz göze geldim. Adımlarım durdu ve gözlerim yansımamdan ayrılmadı.
Son birkaç günde toparlanmıştım, Madam Pomfrey'nin verdiği ilaçlar beni zombilikten çıkarıyor ve insanlığa tekrar adım atmamı sağlıyordu. İlaçların etki edemediği tek yer gözlerimdi. Hala kıpkırmızı ve şişiklerdi. Onun haricinde bordo kazağım ve siyah kot pantolonumla dışarıdan oldukça iyi görünüyordum; fakat aynı şeyi ruhum için söyleyemezdim. Madam Pomfrey'nin ilaçları henüz ruhumu iyileştirebilecek kadar gelişmemişti maalesef.
Biraz nefes almaya ihityacım vardı ve bu yüzden göle gitmenin güzel bir fikir olduğunu düşündüm. Gözlerimi aynadaki ölünün yansımasından çekip gölün yolunu tuttum.
Daha girilmesi gereken birçok ders olduğundan ve çoğu öğrenci şu an derste bulunduğundan etraf sakindi. Bu sakinlik biraz olsun rahatlamamı sağladı ve sessizliğin bana eşlik eden adımlarıyla göle ulaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
show me how to live · dramione
FanfictionGözlerini gözlerime sabitlediğinde konuşmama devam etmemi istiyor gibiydi. "Savaş çıkacak. Savaşacağız. Lanet olsun ki aynı taraftarız o yüzden bana yardım edeceksin. Kötü biri olmak zorundayım. Ne yazık ki en yakınımda sen varsın." · Bu kitap @rave...