Zor Günler

189 10 1
                                    

Ardı arkası kesilmeyen silah sesleri ve insan çığlıkları. Ordu halkı infaz etmeye başlamıştı. Genç, yaşlı,çocuk farketmeksizin insanları katletmeye başladılar. Salgın çok çabuk büyüyordu ve kontrol altına hala alınamamıştı. Bu şehirden uzaklara gitmekti hedefimiz böyle karar vermiştik. Ama bunu yaparken hem hastalıklı insanlardan kaçıyorduk hem askerlerden.

.... Sıcacık koltuğumu, kitaplarımı ve ailemi özlemiştim. Ailemin durumu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu zaten olsa bile birşey yapamazdım. Umarım hala hayattadırlar onlara ulaşmaya çalıştım fakat elimizin altındaki hiçbir haberleşme cihazı çalışmıyordu.

3 gündür yoldayız erzağımız ve suyumuz yok denecek kadar az kalmıştı.
Tahminlerime göre hala Ankara dışına çıkamamıştık ve nereye gittiğimizi bilmiyorduk elimizde bir harita yoktu ve askerler yolları kapattığı için yolumuz baya
uzamıştı. Sağ tarafımda Asya vardı hani şu yolda bulduğum kız. Bu zor günlerde benim içn bir umut kaynağı oluyordu aramızda sanki güçlü bir bağ oluşmuş gibiydi.
Grupta kimse konuşmuyor yada konuşmak istemiyordu. Adeta konuşmamak için yemin etmişlerdi.

Sonunda erzağımız ve suyumuz tükenmişti. Fazlasıyla rahatsızdım bu durumdan. Böyle gidersek dayanamazdık bizi biraz daha hayatta tutacak bir adım atmalıydım.Ve o adım resmen karşıma çıkmıştı. Küçük bir dükkan gibiydi lakin içi dolu gözüküyordu. Biraz çevre kontrolü yaptım gelen giden kimse yoktu. Dükkanın etrafında biraz dolandım tek giriş kapısı dükkanın ön tarafındaydı. Elektrikler yoktu ve böylelikle alarm çalışmayacaktı. Grubun kamp kurduğu yere baktım. Biraz uzaktaydılar. Kepenk kilitlenmemişti bu işe yarar bir durumdu. Kepenki kaldırdım ve dükkanın kapısı tam karşıma çıkmıştı.
Yerdeki kaldırım taşını aldım ve bir iki metre uzaklaştım kapıdan. Tüm gücümle kapıya doğru taşı fırlattım. Ve cam tuzla buz oldu. Kemerime takılı olan levyeyi elime aldım ve içeri doğru adım attım. İçeri karanlıktı sadece kapıdan süzen güneş ışığı içeriyi aydınlatıyordu. Raflara göz gezdirerek içerde gezmeye başladım.
İçerden garip insan sesleri geliyordu.
Sese doğru yaklaşmaya başladım. Karşıma
bu dükkanın personeli çıkmıştı. Hastalığa yakalanmıştı. Çok garip kokuyordu.Levyeyi kadının kafasına geçirdiğim gibi yere savruldu. Kafasının sol tarafı ezilmişti fakat onu öldürmeye yetmemişti. Yerdeki hastalıklıya levyenin sivri tarafıyla son vuruşu yaptım ve sonsuzluğa uğurladım. Tekrar etrafa bir göz attım başka hastalıklı yok gözüküyordu.
Sırtımdaki çantayı yere koydum ve raftaki işe yarar herşeyi çantaya atmaya başladım.

Yolda bir araçtan bulduğumuz seyahat haritasayla yolumuzu belirleyip tekrardan yola koyulduk. Araçların arasından geçerek
yolumuza devam ediyorduk. Biraz da olsa grubun üzerindeki baskı hafiflemişti. O eski muhabbetler az da olsa geri dönmüştü.
Asya'ya marketten bulduğum bitter çikolatayı verdim. Çikolatayı verdiğim zaman yüzündeki o sevinç ifadesi geçirdiğim bu zor günlerin ödülü gibiydi öz kızım gibi seviyordum onu. Biraz daha yürüdükten sonra otobana çıktık. Ortalık sessiz gibiydi ve hava kararmaya başlamıştı.
Kamp kurmaya karar verdik. Buğra ve Keremle birlikte arabaların arasını diğer arabalarla kapatıp gruba dahil olduk.
2 3 saatlik bir uykuya o kadar ihtiyacım vardıki.

....Eski günlerim aklıma gelmişti. Hafif hafif
gözlerim dolmaya başladı. Ne ara bu hale gelmiştik? Bunların sorumlusu kimdi?
Kafamda sayısız soru vardı.
Kafamı kaldırıp yıldızları seyretmeye
başladım. Tek tek içimden sorulara bir cevap bulmaya çalıştım. Bu olaylar artık çok anlamsız gelmeye başlamıştı. Asya uyanmıştı.Adeta karanlıktan korkan bir çocuğun ürkekliğiyle kucağıma sığındı.
Saçlarını okşuyordum bir yandan da ona kendim uydurduğum bir masalı anlatıyordum. Böyle bir dünya için çok küçüktü.

Kıyametin İlk GünleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin