Komünistin Kızı

356 6 0
                                    

Bazen oturup düşündüğümde bazı çocukların gerçekten hala çok şanslı olduğunu görebiliyorum. Şanslı bir çocuk olmak için öyle çok büyük şeylere gerek yok, anneniz ve babanızla olmanız yeterli bana göre... Tabii bu bana göre olan tarafı. Hayatım boyunca çok büyük hedefler, hayaller peşinden gitmedim. En büyük kavgam hep mutluluktu. İlk okula başladığım ilk günü hatırlıyorum, annemin elinden tutup okulun kapısından ilk girişimi, çocukların götlerini kesiyormuşcasına bağıra bağıra ağlayışlarını, velilerin paniklerini... ve annemle kendimi hatırlıyorum, ikimizin sakinliğini. Eğer diğer çocuklar gibi ağlayarak anneme sarılsaydım bunun acısını daha sonra çekeceğimi biliyordum yani o an düşünüyordum çünkü annem gidecekti, biliyordum. O da gideceğini biliyordu, hiçbir zaman beni kollarına hapsedip "korkma ben varım" dememişti mesela. 

Ailem, genç yaşlardayken seksen darbesine denk gelmişler ve o dönemin şartlarından dolayı bir taraf seçmek zorunda kalmışlar. Belki gördükleri duydukları o hayat olmasaydı çok farklı insanlar olabilirlerdi ama hayat zaten bu değil mi? zaten insanı şekillendiren hayat değil mi? 

Annem fakirlik içinde büyümüş. Her zaman insan evladının insan gibi yaşaması gerektiğini düşünür ve bunun içinde paranın olması gerektiğini bildiği için buna lanet okur. Dedem onları, "aç kalın ama onurlu yaşayın!" ideolojisiyle büyütmüş. Babam, köy ağasının oğluymuş. Tam anlamıyla yedikleri önünde yemedikleri arkasında bir hayat standardı düşünün... Ama elbette ki bu dedemi o kadar sıkıyormuş ki parasının çoğunu içki kadın kumar üçgeninde piç etmeye bayılıyormuş, babama kimse "onur" ideolojisi aşılamamış sadece yaşadıklarından dolayı doğru olanın aslında bu olduğuna karar vermiş. Buna tesadüf mü dersiniz geleceğin yatırımı mı bilemem ama ikisi farklı hayatlarda aynı büyümüş.. Seksen döneminden sonra "onur"  yerini "sol" ideolojiye bırakmış ve girdikleri ortak hayatta yolları kesişmiş. Ve ben! Yorgunluk, açlık, savaş ortasında dünyaya selam çakan o küçük Elif. 

Bebekliğimin şuanki halimden pek de bir farkı yokmuş. Ailemin kaçışları benim sürekli oradan oraya savruluşum ve annemle en çok olmam gereken dönemde annemle olmayışım.. Onu çok aradım. Her dakikamda, her saniyemde, onu yaşadığım kadarıyla bana verdiği ufak dersleri hayatım boyunca hıçkıra hıçkıra yaptım. Bu yaşa geldiğimde insanlara hikayemi anlatmama çokta gerek olmadan adımı "komünistin kızı" yaptılar zaten. İnatçılığım, güçlü duruşum (ya da öyle görünüşüm), bir inanç uğruna saplanıp gidişim aynı annemmiş. Öyle derler. 

Babam,  Ahmet Kaya'yı çok sever hatta 'Nereden Bileceksiniz' çıktığında sanki Dünya'nın en büyük derdi sadece onun omuzlarındaymış gibi mırıldanır bu şarkıyı hala... Zekası kafasından taşacak kadar iyi. Hayatımda gördüğüm en zeki adamlardan biri hatta belkide birincisi. Zekasını iyi kullanmış. Parayı nasıl kolay kazanacağını iyi keşfetmiş ama bilinçaltı denen şey bu olsa gerek dedemin peşinden gitmeyi tercih etmiş... Küçükken babamın eve getirmesi gereken parayı kumarda kaybettiği için annemin koltukları kestiğini hatırlıyorum. Her gece saat ikiden sonra evde mutlaka çok büyük kavgalar olur ve ben uykumdan sıçrayarak uyanırdım. Kavgalar daha erken saatte olmazdı çünkü babamı daha erken saatlerde bulamazdık. Geriye dönüp baktığımda hayatım hep böyle kaos içinde geçmiş, ben hep birşeylerle boğuşmuşum, iki yıl öncesine kadar...

2013 yılının ikinci ayında babam yine kumar başındayken beyin kanaması geçirmiş. Akşam işten dönmüş annemle birşeyler yemek için sofra hazırlıyorduk, bir telefon geldi ve annem evde kalmamı söyleyip çıkıp gitti. Hala küçük çocuk gibi davranıyorlar bana evet bunu değiştiremedim. Hala bir çocuk gibi ve hala gideceklermiş gibi... Annem o gece eve dönmedi. Her aradığımda babamın sadece biraz tansiyonunu yükseldiğini ve iyi olduğunu söyledi. Birşeylerin ters gittiğine emindim ve içimde inanılmaz büyük bir acı vardı. Sanki yılların öfkesini ben biriktirmemiştim içimde. Babama birşey olmaması için dua edip evden fırladığımı hatırlıyorum.

Babam 1.90 boyunda kilolu ve yapılıydı. Hastaneye gittiğimde, soğuk acil ışıklarının altında, karmaşanın ortasında küçücük bir beden gördüm. Sedyeye sığmıştı. Her yerinde kablolar gözleri kapalı, elleri buz gibi. Uzanıp ellerini tuttum "buradayım baba, korkma ben varım" dediğimde sanırım beni duydu kafasını bana doğru döndürüp tekrar bayıldı. Bu benim/bizim yeni serüvenimizdi. Babam yüksek tansiyondan beyin kanaması ve felç geçirmişti. 

Ailemizdeki herkese yardım edip herkesi adam etmiş bir adamdan bahsediyoruz. Tüm akrabaların haylaz çocukları, işe yaramaz insan kırıntıları, şuan hepsinin bir mesleği ve konumu var..  Ve ben! onun tek kızı, tek çocuğu! Üniversite sınav sonuçlarını beklerken evde sıkılmayayım diye çalışmaya başladığım iş hayatımda üniversiteyi kazandığım halde babama daha tatlı gelen para yüzünden okula gidememiş ben! Karşısına geçip bağırmak istiyorum. "hiç mi aklına gelmedim?! beni hiç mi görmedin?!" diye ama işe yaramaz biliyorum çünkü hastalığı yüzünden zeka geriliği yaşıyor. 

Demem o ki okula gidemedim, arkadaşlarımla eğlenip sevgilimden ayrıldım diye intihar etmeye kalkışamadım çünkü uğruna çalışmam gereken bir evim var. Evin babası maalesef ben oldum. Birilerini adam etmesi gereken kişi maalesef ben oldum...


Ü.Ç.E.AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin