Pastel

43 1 0
                                    

Almila'nın ağzından;

Allah'ım her an şoktan ölebilir, yada en azından kalp krizi falan geçirebilirdim !

Bir koşu misafir odasına gidip, Yasemin'in üzerine çıktım. "Yasemin ! Uyan ! Sana diyorum kalksana!" diye kısık sesle bağırdım. Suratını buruşturup, eliyle uykunun belliki en tatlı yerinde olan gözlerini ovuşturdu. "Ne oluyor ya sabah sabah ? Deli misin kızım sen?" dedi yarım uykulu haliyle. Birden parmaklarımla onun gözünü açtım ve bana bakmasını sağladım. Şu an fazlasıyla tatlı görünüyordu, çünkü çok şaşkındı ve neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. "Acil durum! Kalkmalısın." dedim ve güldüm. Ellerimi gözünden çekip, zaten hafif çekik olan gözlerini iyice kıstı. "Bu saatte acil durum falan olmaz yalan söyleme, defol git uyuyacağım." deyip, başını iyice yastığa gömüp gözlerini yumdu.

"Pencereme tırmandı." dedim, acil durum olduğunu belli eden imalı bir ses tonuyla. (Acil durum bizim, önemli bir şeyler olduğunda kimsecikler anlamasın diye kendi aramızda kullandığımız tabirdir.)

Birden beni üzerinden fırlatarak, uzandığı yerden doğrulup, gözlerini kocaman açtı ve: "Kim ?!" diye sordu, sesi sanki anırır gibi çıkmıştı. Gülüp, ayaklarımı çırpıp, ellerimle suratımı kapattım ve: "Yiğit, karşıda oturan, motorcu." dedim. Hatırlamaya çalışır gibi gözlerini başka bir noktaya odakladığında, ben: "Ya üf hani evine gitmiştik geçen gün anahtar olmayınca, karşıdaki işte ya!" dedim dürterek. Birden gözlerini olduğu yerden ayırıp, bön bön bana bakarak: "Rüya falan görmüşsündür sen. O yakışıklı neden senin pencerene tırmansın be. Tırmansa benim pencereme tırmanırdı." diyerek, misafir odasının penceresini gösterdi ve ağzı açık bir şekilde göz devirdi.

Şu kız, zamansız şakaları yüzünden bir gün elimde kalacaktı. Sertçe, elimle bacağına vurdum. Kısık sesli bir kahkaha attı ve: "Tamam tamam anlat, ne diyor bu saatte? Kapıya niye gelmemişte, tarzan gibi oraya buraya tırmanmış?" dedi meraklı gözlerle. Birden, olayın nedenini düşününce yüzüm buruşmuştu. Dudak büzerek: "Ceketini istiyormuş." dedim, az önce Yasemin'in baktığı anlamsız noktaya bakarak. Biraz duraksadı ve: "Onun ceketinin sende ne işi var ya? Nasıl yani... Yuh Almila!" dedi dehşete düşmüş halde.

Ne anladı ki bu şimdi ya ! Bıkmışçasına elimle alnıma vurdum ve dün başımdan geçenleri bir bir anlattım. Anlattıktan sonra, dünki günümün dışarıdaki son dakikaları aklıma geldi. Yasemin'in, Yiğit için olan mutluluk çığlıklarını es geçerek heyecan içinde ayağa kalktım. "Yasemin kalk! Gidiyoruz!" dedim odama koşarak. Arkamdan: "Nereye Almila?" diye bağırmasını duymazlıktan geldim.

Odama girip, direkt giysi dolabımı açtım. Çok ve çok, kocaman çok güzel giyinmeliydim. Nasıl unuturdum ? Nasıl ? O pankart... Acilen gitmeliydim, hemen gitmeliydim!
Koyu duman rengi, kolu olmayan kazağımı çıkarttım. Onun altınada siyah, kalın mini eteğimi çıkarttım. Üşürüm düşüncesi ile de dizüstü, siyah kalın çoraplarımı giysilerim içine ekledim. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde üzerimi giyindim. Saçlarımı düzleştirip, ortadan ayırdım ve elimle bir parça sağdaki saçtan soldaki saça ekledim.

Dolabımın altındaki, daha önce bir defa giydiğim koyu duman rengi kısa, classic oxford model ayakkabılarımı kutusundan çıkartıp, giyindim. Üzerime de kiremit rengi şalımı aldım. Boy aynamdan kendime baktım, fena sayılmazdı. Ne ile karşılaşacağımı bilmediğim için, bu kıyafetin aşırısına kaçmam iyi olmayabilirdi, fazla durabilirdi. O yüzden günlük ama hoş giyinmek, bu durum için en güzeliydi. Ben işlerimi bitirince, üzerine bir gömlek ve kot pantolon geçirmiş olam Yasemin'de odama girdi. "Anlatacak mısın?" dedi kafasını hafifçe yana eğerek.

O pankarttan, numaralarını aldığımdan ve gitmek istediğimden kısaca bahsettim. Ellerini çırpıp: "Aferin sana Almila. Kızım nereden bileceğiz nasıl bir yer, ne istiyorlar? Böyle şak diye gidilir mi?" dedi. Aslında haklı sayılırdı ama geç kalmak, sırf geç kaldım diye bu şansı kaybetmek istemiyordum. "En fazla ne isteyecekler Yasemin? Bozma moralimi. Geliyor musun, gelmiyor musun?" dedim ters ters. Derince bir of çekerek, kahvaltı hazırlamaya indi. Bende, yatağımın altına koyduğum resim dosyamı çıkarttım. İçinden, en beğendim bir kaç tasarım resmimi alıp, düzgün bir dosyaya koydum.

Aşağı indiğimde mis gibi bir pastırmalı yumurta kokusu geldi. Hemen onu yeme hayallerini aklımdan uzaklaştırdım ve: "Onu yiyemeyiz! Kokarız." dedim. "Banane ya. Beni beğenmeyecekler, seni beğenecekler. Ben yerim. Sen geç ot ye." dedi ve sinsice güldü. Ardından ekledi: "Çok tatlış olmuşsun."

Oturup, bir şeyler yedim ve seçtiğim tasarımları onada gösterdim. Onunda onayını aldıktan sonra kapıya ilerledik. Üzerimize yağmurluğumuzu, elimize de şemsiyemizi alıp çıktık. Yolda yavaşça yürürken, dün kaydettiğim numarayı aradım. "Merhaba. Ben tasarımcı adayıyım, pankartınızı gördüm. Gelip, size tasarımlarımı sunmak isterim." gibi şeyler saçmaladım heyecandan. Aldığım cevapsa, olduğum yere çakılmama yeter cinstendi. "Ajansımızda kayıtlar bitti hanımefendi. Bir dahaki sefere, iyi günler." dedi.

Birden: "Durun! Durun, kapatmayın lütfen. Nerede bu ajans? Bakın, benim mutlaka gelmem gerekiyor. Orada olmak zorundayım. Lütfen söyleyin nerede olduğunu, gerekirse beni almaları için patronunuzla bile konuşurum." dedim, yalvarmış gibi. Bunu yaptığıma, ağzımdan çıkanlara inanamıyordum!
Kadın, isteksiz ve umutsuz bir ses tonuyla adresi verince, koşmaya başladık. Dualar edip, canımızı dişimize takıp ayaklara yüklendik. Çok uzak değildi, iki-üç sokak aşağıdaydı. Karda, buzda koşmak zor olsada, sonunda gelmiştik.

Büyük bir binaydı, üzerinde kocaman rengarenk harflerle " AJANS PASTEL" yazıyordu. İçeri girdik ve "Danışman" yazan kapıya doğru koşar adım ilerledik. Yasemin kapının dışında bekledi. İçeri girdiğimde nefes nefese: "Kayıt için gelmiştim ben, tasarımcı kaydı için." dedim. Ne kadar saçmaladığımı, tam olarak neler dediğimi hatırlamıyordum ama bunun gibi cümlelerdi kurduklarım. Kadın, gözlüklerinin altından beni hafifçe süzdükten sonra, dirseklerini masaya koyup, ellerini birleştirdi ve: "Az önce arayan hanımefendisiniz herhalde? Ama gerçekten kayıt bitti, istediğimiz tasarımcıları bulduk. Patronda beş dakika önce çıktı. Yarına kadar geleceğini de sanmam. Yarında zaten, tasarımcılarla sözleşme imzalanacak. Geciktin." dedi, çok otoriter bir sesle.

Nasıl gecikiyordum ki? Sabah'ın kaçı daha ? "Ama saat daha çok erken." dedim, bahanesi kalmayıp okula gitmek zorunda olan çocuklar gibi. Kadın gülümsedi ve: "Neredeyse bir aydır var orada o pankart. Son günü mü buldunuz gelecek?" dedi ve kaşlarını kaldırdı. Biraz daha yürüyüp, kadının masasının tam önüne gelerek: "Gerçekten bilmiyordum. Yeni haberim oldu. Buna ihtiyacım var, çok istiyorum. Bana bir şans verin." dedim, o an çok üzgün bir surat ifademin olduğuna bahse girerdim. Kadın ellerini birbirine vurup, düşünerek: "Bakalım neler yapabiliriz." dedi. Ardından, çekmecesinde ki bir dosyayı çıkarttı ve: "Yanında, senin çizmiş olduğun tasarım var mı?" dedi. Elimdekileri masaya koyarak: "Evet, getirmiştim." dedim.

Kadın dosyamı alıp, dosyasının içine koydu ve: "Bunu akıl etmene sevindim. Yoksa gerçekten 'hiç' şansın olmayacaktı. Ben bunları patrona göstereyim. Eğer beğenirse, senin için bir çekim ayarlanır. Ama beğenmezse, gelir dosyanı alırsın." dedi, dosyaları çekmeceye geri yerleştirerek. Merakla kaşlarımı kaldırarak: "Anlamadım, ne çekimi?" dedim ve kadına doğru eğildim. Dudağını yaladı ve: "Seçeceğimiz kişilerin aynı zamanda, modellik yapmasını istiyoruz. Yılın sonunda, patron tarafından en beğenilen tasarımcı ve tasarımın tekrar çekimini yapıp, onu büyük tasarımcılarla tanıştıracağız. Yani, hem tasarım yapmanız hemde modellik yapmanız istenecek. Yaptığınız tasarımları, her seferinde sizin üzerinizde göreceğiz." dedi.

İnanamıyordum, bu kadın sanki hayallerimi arka arkaya sıralıyordu. Beni mi sınıyorlardı? Bu kadın beni tanıyor, bana şaka yapıyorlardı, değil mi? Bu kadarda denk gelmesi mümkün müydü? Ayrıca, tasarımcı olarak seçmişlerdi bugün, burada bir çok insanı. Benimle hayallerimi paylaşan başka insanlarda vardı demek ki...

"Anladım, sizden haber bekliyorum." dedim. Kadın anında: "Yarın gel yine, ben gösteririm patrona erkenden. Beğenirse yarın seninde çekimini ve sözleşmeni yaparız." dedi. Gülümseyerek: "Teşekkür ederim, gerçekten bu iyiliğiniz için pişman olmayacaksınız." dedim ve arka arkaya yürüyerek odadan çıktım. Çıkar çıkmaz Yasemin yakama yapıştı ve: "Ne dedi? Ne olmuş? Aldılar mı seni de ?" dedi merakla. Sorularını yanıtsız bırakarak, ajansın kapısına doğru ilerledim. Koşarak yanıma geldiğinde, kadının bana söylediklerini aynen ona aktardım. "Üzülme bak. Şans var, bence olacak bu iş." dedi. Kırgın ve ne kadar istemesemde üzgün bir şekilde 'evet' anlamında kafamı salladım.

SOĞUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin