Gümüş Eldiven

51 2 0
                                    

Yiğit'in ağzından;

Ceketimi kızdan aldıktan sonra hızlı adımlarla markete doğru ilerledim. Sabahın erken saati olduğu için dar sokak sessiz ve bir o kadar tenhaydı. Ceketimi giyindim ve elimi ceketimin cebine soktum. Elime bir kağıt parçası değdi, kaşlarımı çatarak kağıdı çıkarıp, üzerindeki iğrenç ötesi yazıyı okumaya çalıştım.
"Kim olduğunu bilmiyorum ama ceket için teşekkür ederim, Almila." yazıyordu.

Yüzümde nedensiz, sakin, ince bir gülümseme oluştu. Kaşlarım hala çatıkken, aklımdan 'demek kim olduğumu bilmiyorsun... Hatırlatırız. Almila...' düşüncesi geçti. Daha sonra kaşlarımı özgürlüğüne bırakarak, yürümeye devam ettim.

Biraz yeşil zeytin, birazda kahvaltılık aldım ve evime doğru yöneldim. Binanın önüne geldiğimde duraksadım. Farklı bir otomobil vardı, biraz lüks bir modeldi. Bu binada herkes yerleşiktir, yıllardır birbirini tanır, misafirliğe gelen arabalar bile aslında bellidir. Bu yüzden biraz şaşırmıştım. Arabanın yanına yaklaştım ve başımı sağa eğerek biraz inceledim. Dikiz aynasında asılı bir fotoğraf gördüm. Bir adam, boynunda boks eldiveni simgesiyle yapılmış bir kolye...

Ne kadar hızlı olduğumu kestiremeden eve 'tırmandım'. Kapıyı çaldım, en başta açan olmadı. Daha sonra tekrar denedim ve tekrar...
En sonunda, Burcu kapıyı açtı ve gülümsedi. Bu hareketine hiç bir tepki göstermeden eve ayakkabılarımla daldım. İki çift ayak görünce direkt salona yöneldim. İki tane takım elbiseli adamın oturduğu salona girdiğimde, dişlerimi sıkarak elimdeki poşetleri arkamda duran Burcu'ya verdim. Ardından ceketimi çıkarıp, boş olan koltuğa atarak adamlara dik dik baktım. "İlk hamle sizden mi yoksa benden mi olsun?" dedim tek kaşımı istemsizce kaldırarak. Bu gibi durumlarda nedense önce tek kaşım kalkar, sonra çenemden kulağıma giden yolda bir kemik belirginleşirdi.

Bir adam önce hafifçe yutkundu ve ayağa kalkıp, yanıma geldi. O sırada Burcu kolumu tuttu. Daha sonra adam tek elini bana doğru uzattı. "Merhaba. Ben Gürkan. Bizi, bazı önemli salonların sahibi olan işadamı Bora bey sizinle tanışmak için gönderdi. Müsaadeniz olursa gelip, sizinle tanışmak ve kabul ederseniz sizinle çalışmak istiyor." dedi, sesi gayet mütevaziydi.

Yavaşça adama doğru eğildim, elimle elini indirdim ve: "İstemiyorum. Şimdi defolabilir misiniz beyefendi? " dedim. Adam, eliyle gömleğini düzeltti ve: "Bu kadar çabuk kestirip atmayın. Bizler işadamlarıyız. Önceki arkadaşlarla yaşadığınız tatsızlıklardan haberimiz var. Devlet güvencesi altında, gayet yasal salonların sahibiyiz. Sokak serserisi değiliz." dedi ve ancak ticaret yapan insanların bürünebileceği o ikna etmeye programlanmış görünüşü sergiledi. Bu arada adamların ikisininde, arabanın dikiz aynasında gördüğüm boks eldivenli kolyeyi taktığını farkettim.

Dudağımı yaladım ve: "Peki ya ben sokak serserisiysem ?" dedim ve inadına bir gülümseme ekledim dudaklarıma. Adam saygılı duruşundan bit kadar taviz vermeyerek: "Anlıyorum. Eğitileceğinizden emin olun. Herkesin evine kadar gelmeyiz. Bize gelen insanların çoğu geri dönüş yapmak zorunda kalıyor, herkesi kabul edip yanımızda çalıştırmıyoruz. Kıymetinizi bilin ve en azından yarın gelip, Bora beyle bir görüşün. Yine de asla zorlamıyoruz, yalnız mantıklı olan adımı atarsanız kârınıza olur." dedi.

Sonra iyi günler dileyerek, delikanlı gibi evi terk ettiler. Burcu: "Bence bir kahvaltı yapalım. Bu olanları değerlendirelim." deyip, elindeki poşetlerle mutfağa ilerledi. Onun arkasından 'sen kimsin ya? ben niye bir şeyleri seninle birlikte değerlendireyim? hem değerlendirecek ne var! Olmayacak bu iş!' bakışları atıyordum.

Kafamı ellerimin arasına alıp, düşündüm:
' Birincisi; kesinlike diğerleri gibi serseri değillerdi.
İkincisi; giyimleri ve konuşmaları gayet ağır ve saygı çerçevesi içindeydi.
Üçüncüsü; Salonlar dedi... Bir çok salon yani. Devlet koruması altında, yasal... Orada eğitimci olursam, belki de çok rahat e..'

SOĞUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin