Yiğit'ten;
Gümüş renkli kapıya ulaştığımda, beni iki tane güvenlik karşıladı. Biraz daha irice olan adam, kapının önüne geldiğimde: "Kime bakmıştınız?" diye sordu. Durumumu anlatıp, ismimi söyleyince adam cebinden bir telefon çıkarttı ve birini aradı. Ardından tekrar bana dönüp: "Buyurun, girebilirsiniz. Ben eşlik edeceğim." dedi. Tavrı, biraz öncekinden kat kat daha nazikti.
'Fazlaca' lüks olan spor salonunun ortasından geçtik. Geçerken, aletlere ve sporculara şöyle bir göz attım. Her şey gayet disiplinliydi ve herkes gayet profosyonel görünüyordu. Gözüme takılan bir başka şeyse, spor salonunun genişliği oldu. Çok ferahtı ve kesinlikle o bildiğiniz spor salonları gibi ter kokmuyordu. Salon gayet başarılı görünüyordu, şimdilik.
Ardından bir merdivenle ikinci kata çıktık. Merdivenin sol tarafında birkaç tane oda vardı. Üzerinde "Gürkan Boz." yazan odanın önüne doğru yürüdük. Kapının önüne geldiğimizde, güvenlik: "İçeri buyurun, bekleniyorsunuz." dedi ve arkasını dönerek geldiğimiz yolu geri gitti.
Hiç düşünmeden bir defa kapıyı tıklattım, içeriden 'Gel' sesini duyunca yavaşça odaya girdim. Tanıdık simalı adam, dikkatli bir şekilde önündeki dosyaları inceliyordu. Kafasını kaldırıp bana baktı ve ardından ayağa kalktı. Gülümseyerek: "Hoşgeldiniz Yiğit Bey. Buyurun lütfen, bende sizi bekliyordum." dedi ve elimi sıkarak masasının önündeki sandalyeye oturmam için işaret yaptı. Ben oturunca konuşmasına devam etti. "Geleceğinizi ummuyordum ama bence çok iyi bir karar verdiniz. Nasılsınız?" dedi, hala gülümsüyordu. Bu adamdan iyi bir enerji almıştım ama yinede ne olacağı hiç belli olmazdı, fazla da güvenmek istemiyordum.
"Gayet iyiyim teşekkür ederim, siz?" dedim mütevazi olmaya çalışarak. Ama bir daha bu rolü kesmeyecektim çünkü gerçekten ses tonum farklı çıkıyordu ve farklı çıkmak istediği çok belli oluyordu. Tam rezalet. Adam gülümsedi ve teşekkür etti. Daha sonra arkasına yaslandı ve: "Lütfen rahat olun. Öncelikle sormak istediğiniz, merak ettiğiniz bir şey varsa cevaplayayım. Yoksa salonu anlatmaya başlayacağım." dedi, şimdi azıcık daha ciddileşmişti. Hayır hayır, ciddilik değildi bu, tamamen resmilikti.
"Tek bir sorum var. Tekrar mahallemde adamlarınızı dövmek zorunda kalacak mıyım?" dedim, ondan daha ciddi bir ses tonuyla. Evet, bana yakışan ton buydu ve bu tonla devam edecektim. Adam, çok kısa bir şekilde güldü ve: "Bunun için özür diliyorum onlar adına. Sizi rahatsız edenler bizzat benimle çalışmıyor. Eğer benimle çalışmış olsaydılar ve size karşı bu hareketlerde bulunsaydılar kesinlikle onları linç ederdim, müsterih olun." dedi ve 'sıcak' bir şekilde gülümsedi. Ama, suratında gülümseme de olsa soğuk olan insanlardan değildi. Gülerken, gerçekten gülmek istediğini görüyordunuz; yani samimiydi.
"Benimle çalışmıyorlar derken? Birden fazla mı 'emir veren' var?" diye bir soru yönelttim ardından. Adam, yine ciddi haline bürünerek: "Evet Yiğit bey. Daha doğrusu ona 'emir veren' demeyelimde, başkanlık diyelim. Bu gördüğünüz salonlardan ülke çapında daha birkaç tane var. Çok fazla sporcu çıkarıyoruz ve en çok aradığımız gerçekten dövüşebilen birileri... Bu yüzden sizi fazla sıkıştırmış olabilirler. Şu an yüzyüze bakıyoruz diye söylemiyorum kesinlikle, ama çok nadir olarak sizin gibilerle karşılaşıyoruz." dedi.
Anlamamış bir ifadeyle: "Sizin gibiler?" dedim. İyice bana yaklaşarak: "Başaracağından emin olacağımız insanlarla." dedi ve tekrar arkasına yaslanarak devam etti: "Yani gözümüzde çoktan 'kazanan' olan kişilerle. Sanırım ne kadar salonumuz olursa olsun, her salona bu şekilde bir veya en fazla iki adam düşüyor. Ayrıca Uluslararası çalışıyoruz, başka ülkelerde de kollarımız var. Bu yüzden ringe çıkaracağımız adamlara gerçekten güvenmek istiyoruz." dedi. Her şey kulağa gayet mantıklı geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK
Teen FictionKaranlıkta kalmış, tutunamamış bir adamın; öfke ve tutkuyla tek beden olduğu hikayedir: SOĞUK...