Yüreğinizin derinlerine yuva yapmış
ve yeniden doğmak için sabırsızlanan o güçlü kartala...
Öylesine yorgun görünüyordu ki... Yıllar su gibi akıp gitmişti. O genç halinden eser yoktu. Hareketleri durağanlaşmış, gözlerindeki ışık kaybolmuş ve bakışları donuklaşmıştı.
Onu görenler, bir zamanlar gökyüzünün hâkimi olduğuna asla inanmazlardı. Yorgun ve yaşlıydı. Bırakın gökyüzünde süzülmeyi, konduğu ağacın dalında yürümeyi bile başaramıyordu.
Ağacın dallarını bile zor tutuyordu pençeleriyle. Tüyleri sararmış ve kanatları biçimsiz bir hal almıştı. Gagası öylesine zayıftı ki, avlanmak şöyle dursun, tüylerini bile tarayamıyordu doğru dürüst.
Artık kaçınılmaz son gelmişti belki de. Gökyüzünün efendisi, o sert pençelerin basmaya bir türlü alışık olmadığı toprağa dikmişti gözlerini.
Ölüyordu... Tek bir şey yiyemiyor, uçamıyor ve hatta tutunamıyordu. Yıllanmış kanatları, gagası ve pençeleri artık bir işe yaramıyordu. Hareketleri yavaşlamış ve alay konusu olmaya başlamıştı.
Oysaki bir zamanlar o keskin gözler ne kadar da ihtişamla bakardı bulutların üstünden yeryüzüne. O kanatlar, jilet gibi keserdi havayı ve süzülürdü semada özgürce... Pençeleri, ağaçların dallarını kırar, gagasıyla tuttuğu her şey boyun eğerdi ona. Rüzgâr bile yetişemezdi hızına. Gökte ve yerde her kim varsa, hayran hayran izlerdi kartalın bulutlarla dansını.
O heybetli kanatlar sonuna kadar açılınca, güneşi bile kapatırdı bazen. Keskin gözleriyle bakınca, kilometrelerce ötedeki bir tavşanı bile görebilirdi. İşte o andan itibaren, tavşanın hiç şansı olmazdı artık...
Düşündükçe, üzüntüsü daha da artıyordu. Herkesin hayranlıkla izlediği kanatlar dökülmüş, yerini sıska gövdesinin üzerine belli belirsiz sıralanmış kanattan başka her şeye benzeyen kartlaşmış tüyler almıştı.
Yaşlıydı... Hem de çok yaşlıydı. Hiçbir işe yaramıyor, yalnızca kök saldığı ağacın üzerinde uyukluyor ve ölümü bekliyordu.
Belki de ölüm daha az acı verirdi bu yaşadıklarından sonra.
Bir tavuk olsaydı eğer, zerre kadar üzülmezdi bütün bunlara. Tavuk gibi yaşamış, tavuk gibi ölmüş olurdu en nihayetinde. Ama o bir kartaldı ve zoruna gidiyordu bir tavuk gibi ölmek.
Eskiden kanat çırpışlarıyla, ağaçlar yapraklarını dökerlerdi. Şimdilerde, pençesiyle kurumuş yaprakları bile hareket ettiremiyordu ve bu durum onu giderek daha büyük bir buhrana doğru sürüklüyordu.
Minicik bir serçe onunla dalga geçebiliyor ve kendisine bir zarar veremeyeceğini bildiği için kartalı oyuncağı haline çeviriyordu.
Bu şekilde yaşayamazdı. Ölümü beklemek yerine, ölüme gitmek istiyordu. Bir kartal gibi yaşamıştı ve bir kartal gibi ölecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agon - Bir Kartalın Yeniden Doğuşu (Raflarda)
General Fiction"Kalk ayağa ihtiyar!" dedi kendi kendine Agon, "Mezarına gidemeyecek kadar ölmedin henüz... Bir kartal gibi yaşadın ve bir kartal gibi öl! Güldürme şu korkak serçeleri kendine..." Yaşlı Agon' un kanatları zayıflamış, tüyleri dökülmüş ve pençeleri...