Denemeye karar verdi. Ya kendi küllerinden yeniden doğacaktı ya da tüyleri yolunmuş bir tavuk gibi ortada kalacak ve giderayak bir kez daha herkesi kendisine güldürecekti.
Yorgun ve zayıf gagasıyla, tüylerini teker teker yolmaya başladı. Çok acı veriyordu bunu yapmak. Hem gagası zayıftı, hem de tüyleri çok acıtıyordu canını. Bu tüyler gökyüzünün en uzak köşelerine uçurmuştu onu bir zamanlar. Tüylerini yolarken, köklerinin ne kadar sağlam olduğunu fark etti. Belki görünüşte hiçbir şeye benzemiyorlardı ama sıkı sıkı yapışmışlardı kanatlarına tüyleri. Sökmekte zorlanıyordu. Canı acıyor, gözleri yaşla doluyor ve bir canlının kendine yapabileceği en büyük eziyetlerden birini yapıyordu.
Devam etti... Hepsini yoldu tüylerinin. Acılar içinde kıvranıyordu. Tarif edilmez bir acıydı bu. Sanki vücudunun her bir noktasına iğneler batıyordu.
Nihayet bitirdi. Tüylerinin tamamını yoldu. Ancak bu daha hiçbir şeydi. Henüz kâbus başlamamıştı.
Ardından pençelerine sıra geldi. Gagasıyla pençelerini acımasızca sökmeye başladı. Çıkmıyordu pençeleri, oynamıyordu bile yerinden. Zorladı... Var gücüyle oynatmaya çalıştı pençelerini. Çığlık çığlığa bağırıyordu. Yer gök inliyordu adeta. Sesi kayalıklardan yankılanıyor ve etraftaki hayvanları ürkütüyordu. Nihayet başardı...
Kartlaşmış pençeler çıkmak bilmiyordu bir türlü. Nasır bağlamıştı sanki ayaklarında.
Derinden gelen bir çığlık ve son bir hamleyle, kalan tüm pençelerini de sökmeyi başardı. Ardından, olduğu yere yığılıp kaldı. Dakikalarca kendine gelemedi. Vücudu titriyordu. Kalbi yerinden çıkacak gibi hızla atıyordu.
"Ölmek var, dönmek yok" diye buna deniyordu galiba. Ya ölecekti, ya da yaşama tekrar dönecekti.
"Kalk bakalım delikanlı, bir kartal acıya nasıl dayanırmış göster" dedi yorgun sesiyle kendi kendine, "Sırada yüzleşmen gereken en büyük sınavın var..."
Bu sınav diğerlerinden daha acımazsız ve zorlu geçecek gibi görünüyordu. Pençeleri ve tüyleri çok acı verse de, bu acıya katlanabilmişti. Şimdi ise, gagasını taşlara vurarak yerinden sökecek ve çıkarıp atacaktı.
Gagasını sökmek demek, tek bir şey bile yiyememek demekti. Eski ve işe yaramaz gibi görünse de, en azından gagası varken yumuşak bir şeyler yiyebiliyordu. Gagası olmadığında, su dışında hiçbir şey vücuduna giremeyecek ve belki de açlıktan ölecekti.
İşi buraya kadar getirdikten sonra, artık korkmak ona yakışmazdı. Hem zaten bir kartal korkmazdı. Kanlar damlıyordu pençelerinden. Söktüğü tüyleriyle kapattı yaralarını ve kanı dindirdi.
Cesaret edemiyordu. Belki de kıyamıyordu gagasına. Şu ana kadar onun sayesinde hayatta kalmıştı. Gücünü ve ihtişamını o keskin ve sivri gagasından alıyordu. Hiçbir kuşta böylesine heybetli bir gaga bulunmazdı.
"Daha çok işim var, senibekleyemem yaşlı kartal!" dedi ve acımasızca vurdu gagasını önündeki kayaparçasına...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agon - Bir Kartalın Yeniden Doğuşu (Raflarda)
Ficção Geral"Kalk ayağa ihtiyar!" dedi kendi kendine Agon, "Mezarına gidemeyecek kadar ölmedin henüz... Bir kartal gibi yaşadın ve bir kartal gibi öl! Güldürme şu korkak serçeleri kendine..." Yaşlı Agon' un kanatları zayıflamış, tüyleri dökülmüş ve pençeleri...