Onuncu Bölüm

86 29 4
                                    

Endişeleniyordu. Başlarına bir şey mi gelmişti acaba? Düşüncelerini susturmak ve olumlu şeylere odaklanmak istedi. Belki bir süreliğine göç etmişlerdi. Onların da yavruları olmuş ve onunla meşgul oluyorlardı belki de.

Ya da babalarının artık kendine güvenmesini ve güçlü bir kartal olduğunu hatırlaması için kendisine meydan okumasını istiyorlardı.

Ne zamana kadar yuvaya yiyecek taşıyabilirlerdi ki? Durum böyle değilse bile, kendini buna inandırmıştı ihtiyar kartal ve bu yeni gövdesini test etmek istiyordu bir an önce.

Kanatları iyice gürleşmiş, incecik tüyler bütün gövdesini kaplamıştı. Pençeleri bir bebek kartalın pençeleri gibiydi henüz. Ancak yumuşak dokunuşlar yapabiliyor ve bir yerlere tutunabiliyordu. Gagası da günden güne büyümüş ve ilginç bir biçim almıştı.

Bu haliyle genç bir kartalı andırıyordu, onca yaşına rağmen...

Korkunun ecele faydası yoktu. Yüzleşecekti yeni bedeniyle... Yuvası bir kayalığın en yüksek yerindeydi. Küçük bir mağara gibiydi yuvasını inşa ettiği oyuk. Güvenli ve sıcaktı. Daha önce binlerce kez ihtişamlı bir biçimde uçmuştu bu yuvadan. Şimdi yuvanın kayalıkla bütünleştiği bu yüksek uçurumdan aşağıya baktığı zaman başı dönüyordu.

"Utanmıyor musun?" dedi kendi kendine, "Ne biçim kartalsın sen? Kartallar yüksekten korkar mı hiç?"

Ama korkuyordu. Bu kanatlar, bu pençeler onun muydu gerçekten? Uzun yıllar boyunca taşıdığı vücut bu değildi. Yeniden doğmuştu sanki. İşte şimdi yüzleşecekti bu değişimin sonuçlarıyla.

Kayalığın ucuna kadar ilerledi. Aşağıya bakmıyordu bu defa. Başının dönmesi geçmişti. İçinden kendi kendine, "Bunu daha önce yüzbinlerce kez yaptın!" diyordu. Evet, daha önce belki de milyonlarca kez uçmuştu... Ama bu kanatlarla değil. "Önemi yok!" dedi içinden bir ses, "Kanat kanattır"

Kendi sesi hem onu yüreklendiriyor hem de korkutuyordu. Hangi ses kazanacaktı acaba? Korku mu yoksa cesaret mi? Annesinin ona anlattığı bir hikâye aklına geldi. Hikâyede küçük bir çocuk bilgeye insanın en zayıf yönünün ne olduğunu sormuştu. Bilge de ona, "İnsanın en zayıf yönü içindeki kötü sestir. O kötü ses vahşi bir kurt gibidir. İçindeki güçlü ses ise, seni koruyan ehlileştirilmiş bir kurt gibidir" demişti.

Çocuk bilgeye, "Peki savaşı hangi kurt kazanır?" diye sorduğunda bilge, "Sen hangisini beslersen o kazanır" yanıtını vermişti.

Şimdi kartal aynı hikâyeyle karşı karşıya kalmıştı. İçindeki zayıf ses ona geri çekilmesini ve yuvasına dönmesini söylüyordu. Güçlü ses ise, "Sen bir kartalsın ve yalnızca bunu hatırlaman yeterli" diyordu.

Yüzünü çevirip kanatlarına şöyle bir göz ucuyla baktı. Bu kanatlarla uçabilir miydi? Elbette uçardı. Başını eğip pençelerine bir göz attı. Henüz yeteri kadar sağlam ve güçlü değillerdi ancak, bir yere tutunamayacak kadar işe yaramaz da değillerdi.

Yüzünü bulutlara çevirdi. Hava rüzgârlıydı. Belki de ona öyle geliyordu. Güneş parıldıyor ve o beklerken bulutlar gökyüzünde hızlı hızlı süzülüyorlardı.

Sonsuza dek burada duramazdı. İçindeki cılız sese kocaman bir tokat yapıştırmak ve ona kim olduğunu göstermek istiyordu. Sonra derin bir nefes aldı. Sanki hayatında ilk defa uçacaktı. Heyecanlı ve meraklıydı.

Gözlerini kapadı vekendisini uzun zamandır tadını unuttuğu gökyüzünün kollarına bıraktı...    


Agon - Bir Kartalın Yeniden Doğuşu (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin