İkinci Bölüm

172 33 1
                                    

"Kalk ayağa ihtiyar!" dedi kendi kendine. "Mezarına gidemeyecek kadar ölmedin henüz"

Kanatları kartlaştığı günden beri uçmadığı, zirvedeki yuvasına gidecekti. Serçeler oraya kadar çıkamazdı elbette. O yükseklere kimse ulaşamazdı.

Ruhunun derinlerinde sakladığı, son bir ölüm hamlesiyle, yırtılmış kanatlarını gücünü tüketircesine kullandı ve zar zor kendini zirvedeki yuvaya çıkarabildi. Zaten tanınmayacak hale gelmiş kanatları kayalara çarptı ve iyice kırıldı.

Fakat kendisini güç bela eski yuvasına getirmeyi başarmıştı. Yuvasına geldiği zaman, yüreği bir kez daha sızlamaya başladı. Ne kadar uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli?

Bu yuva ve içinde sakladığı anılar onun yaşamdaki en büyük travmasıydı. Bu muhteşem kartal hikâyesinin böyle sonuçlanacağı kimin aklına gelirdi ki?

O ve ailesi, bu yüksek kayalıkta huzur ve güven içinde yaşıyorlardı. O tepelerde kendi krallıklarını kurmuşlardı. Çok sevdiği bir eşi ve iki tane yavrusu vardı. Özgürce avlanabiliyor ve gökyüzünde keyifle süzülebiliyorlardı. Kimse onlara dokunamazdı bile. Diğer kuşlar onun yerinde olmak için neler vermezdi ki...

Yavruları gittikçe büyüyor ve yetişkin birer kartal oluyordu. Anne ve baba kartal ise, birer bilge kartala dönüşüyorlardı. Heybetlerinden hiçbir şey kaybetmeden...

Sonra her şey birden değişmeye başladı. Eşi hastalanmıştı. Bir şey yiyip içmiyor, yuvasında hareketsizce bekliyordu. Eşinin hastalığı kartalı çok derinden etkilemişti. Hayat arkadaşını kaybedebileceği düşüncesi onu mahvediyordu. Kısa sürede üzüntüsü onu da hasta etti. Eşinin yanından bir an olsun ayrılmıyor, adeta nöbet tutuyordu. Yavrular artık uçup avlanabilecek kadar büyümüşlerdi ve hasta anne babalarına yiyecek taşıyıp hayatta kalmalarını sağlıyorlardı.

Bu durum her ikisini de çok üzüyordu. Eşini böyle görmek, onu kahrediyordu. O sapasağlam, güçlü kartal, zayıflamış ve tüm heybetini kaybetmişti.

Yavrular onları iyileştirmek için buradan uzaklara götürmek istediler. Daha sıcak topraklara... Belki orada iyileşebilirlerdi. Belki onları tedavi edecek bir ilaç bulabilirlerdi. Burada çaresizce ölümü beklemekten daha iyi bir fikirdi bu yavrulara göre.

Anne kartal konuşamayacak kadar zayıf düşmüştü ve onun yerine bir karar vermesi gerekiyordu. İkisi birlikte gidemezdi. Yavrular her ikisinin ağır bedenini taşıyamazlardı. Eğer bir kişi yaşayacaksa, bu kesinlikle yavruların annesi olmalıydı. Belki iyileşir ve tekrar yuvasına dönebilirdi.

"Ben yuvamızda kalıyorum" dedi yavrularına, "Siz annenizi alın ve götürün"

Eşinin ölümüne dayanamazdı. Onun cansız bedenini görmek katlanılmaz bir acı demekti. Bu yüzden onlarla birlikte gitmek istemedi. Eşini, zihnindeki o mükemmel haliyle hatırlamak istiyordu. İyileşeceğine dair ümidi yoktu içinde.

Başını eşinin gövdesine yasladı. Ona bir veda busesi kondurdu kanatlarıyla. Belki de bu son bakıştı. İçinde tuhaf bir duygu vardı. Çaresizlikle karışık bir umut...

Yavrular sarıp sarmaladılar annelerini. Onu alıp götürdüler yuvadan. Yaşlı kartal uzun uzun baktı arkalarından. Bu son vedalaşmaydı belki de.

Zaman geçmek bilmiyordu. Günler günleri, aylar ayları kovaladı. İhtiyar kartal iyice umudunu kaybetmeye başlamıştı. Bu kadar zaman sonra yavrular annelerini alıp gelmedilerse, mutlaka onu kaybetmişlerdi. Belki annelerini son günlerinde eşinin kollarından alıp uzaklara götürdükleri için babalarına karşı bir vicdan azabı duyuyor ve bu yüzden gelmiyorlardı.

Eşi göçüp gitmişti bu dünyadan, yavruları da yetişkin birer kartal olup kendi yollarını çizmişlerdi ve o tek başına kalmıştı hayatın ortasında.

Gözünden yaşlar akıyordu. Eşi ve yavruları gözünün önünden gitmiyordu bir türlü.

Yavrularına ait yumurtaların kırılmış kabukları bile vardı yuvada. Tüyleri... Kokuları ve anıları...

En azından ölürken huzur içinde olacaktı. Kendisiniailesinin yanında hissederek kapatacaktı gözlerini. Hem de bir daha hiç açmamacasına... 


Agon - Bir Kartalın Yeniden Doğuşu (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin