Sabah gözlerini aynı kokuyla açtı yeniden. Yuvasına çiğnenmiş et bırakılmıştı yine. Üstelik bu defa üzüm ve böğürtlen de vardı yanında.
Öylesine susamıştı ki... Önce üzüm ve böğürtlenle susuzluğunu giderdi. İçinde ateşler yanıyordu günlerdir. Ardından çiğnenmiş yumuşacık taze etle kahvaltısını yaptı.
İyi de kim getirmişti bütün bunları. Uçan bir kuş yanlışlıkla ağzından düşürmüş olamazdı elbette. Birisi ona yardım ediyordu.
Bu leziz kahvaltılar günlerce devam etti. Bazı geceler kimin getirdiğini görebilmek için saatlerce uykusuz bekledi. En sonunda ağrılarına ve uykusuzluğuna dayanamayıp gözlerini kapatıyordu her defasında ve sabah yemeğini önünde hazır buluyordu.
Bir gece yarısı, her neolursa olsun onu görmeye karar verdi. Bekledi...bekledi ancak gelen giden yoktu.Gecenin karanlığı, göz kapaklarını iyiden iyiye kapatıyordu. Kısa birsüreliğine uykuya daldı ve tam o anda bir çıtırtı ile uyandı uykusundan. Bellibelirsiz bir gölge gibi bir anda hızla uzaklaştı yuvasındaki yabancı. Onugörememişti, her şey bir saniyede olup bitmişti. Uçmak ve onu yakalamak istedi.Ancak kanatları yoktu. Boş yere çırptığı kanatlarından ona bir faydagelmeyeceğini anladı ve mırıldandı içinden, "Kimsin sen? Allah aşkına söyle,kimsin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Agon - Bir Kartalın Yeniden Doğuşu (Raflarda)
Fiction générale"Kalk ayağa ihtiyar!" dedi kendi kendine Agon, "Mezarına gidemeyecek kadar ölmedin henüz... Bir kartal gibi yaşadın ve bir kartal gibi öl! Güldürme şu korkak serçeleri kendine..." Yaşlı Agon' un kanatları zayıflamış, tüyleri dökülmüş ve pençeleri...