♠Bölüm 14♠

3K 151 3
                                    

Titriyordum. Hemde deliler gibi titriyordum. Adamı kollarımdan ittim ve geri çekildim. Başım öyle bir dönüyorduki odaki nesneler artık bir bütündü. Tutunmak için elimi boşluğa savurdum ancak elime hiç birşey gelmedi. Kulaklarımda tedirgin mırıltılar duyuyordum. Babamm? Gitmişti o ve benim en büyük korkum bunu Noah'a nasıl söyliycek olmamdı. Herşey buraya kadarmıydı? Noahı alıp kaçmak istiyordum. Uzağa ama nereye? Ne yiyip içerdik. Hazineden farkedilmeden çalmaya kalksam yakalanırdım. Bu çılgınlığı ben bile yapamazdım. Hem anlayamıycakları kadar alsam ne olacaktı sanki? Bir gün bitecekti. En iyi evlenmekti. Sonrada yüklü bir miktarla kaçmak. Uzaklaşmaktı. Nefesim kesiliyordu. Babamın artık olmadığını tekrar hatırlayonca tekrar kötü oldum. Artık ayaklarımda tutmuyordu ve sonunda düştüm. Görüntü yoktu, yalnızca çığlıklar vardı. Sonrası ise bir hiç...

"Aaaaaaah..."
Başımı tutarak yataktan doğruldum. Müthiş bir acı vardı başımda. İçeriden bir hizmetli elinde çay ile koşarak içeri girdi.
"Buyrun efendim başınıza iyi gelecektir. Şifalı ot."

Çayı elinden alırken sordum "Ne oldu?"

"Düşerken başınızı çok sert çarptınız ve uzum süre uyuduğunuz için ölmenizden korktular. Bir sürü hekim çağırıldı. Son birlaç gündür uyuyorsunuz."
Gözlerimi şok içinde açtım.
Bir kaç gün? Noah neredeydi ne yaptı?
"Noah?"
"Ah o iyi ve uyuyor."
Dışarıya bakınca havanın karanlık olduğunu fark ettim.
"Çay için teşekkürler."
Başıyla selam vererek çıktı. Dakikar sonra içeri Kral girdi ve yanıma oturdu
"İyi misin?"
"Sayılır" dedim çayı kenara koyarken
Biraz daha kayarak yanıma uzandı ve bana sarıldı.
"Beni çok korkuttun küçük anna."
Ona gülümsedim ve başımı yastığa gömerek gözlerimi yumdum.

Günler hızlı geçiyor fakat saatler bitmek bilmiyordu. Tüm bir günü boş geçiriyordum ve sıkıntıdan ölüyordum. Sonunda ricam üzerine bir kaç parça eşya getirdiler ve resim yapmaya başladım. Ancak bu konuda kesinlikle bir felakettim ve kısa sürede bıraktım.
Ardından Bahçe işleriyle ilgilenmeye başladım ve bu konudada kötüydüm çünkü ciddi anlamda sıkılıyordum.
Şarkı söylemek desen bu imkansızdı çünkü bir karga bile benden korkabilirdi.
Benim isteğim koşmaktı.
Ata binmek ve avlanmaktı.
Ancak bunu teklif edemezdim.
Fakat kralın ava çıktığı bir gün gelmeyi teklif ettim ve memnuniyetle kabul etti. Sarayda ondan kaçıyor ve girmedik delik bırakmıyordum. Tabii bunu çaktırmadan yapıyordum. Gece kendini yanıma atıyor ve beni özlediğini, hiç göremediğini söylerek öpücüğe boğuyordu.
Ondan tiksinmiyor ancak bir şeyde hissetmiyordum. Evet eskiden bir şeyler vardı ancak artık babamın katiliydi o. Bu sebeple asla olamazdı.

Günler sonra ormanın kokusu tenimi ve burnumu mükemmel bir şekilde sarıyordu. Özlemiştim. Hemde deli gibi.
Kral ve askerler bir kaç ufak hayvan avlamışlardı. Sonunda dayanamayarak kraldan bir atış yapmayı rica ettim. Yine memnuniyetle kabul etti bu durumu.
Bana oku verdi ve nasıl atılıcağını anlatmak üzere hazırlanıyordu ki. Bie ceylanı tam gözünden vurdum ve öldürdüm. Hayret içerisinde bana bakıyordu. Resim yapamayan, şarkı söyleyemeyen, yemek yapamayan kız avlanabiliyordu. Bir asker gibi yetişmiştim. Yani bir erkek gibi. Fakat o bunu bilmiyordu.

"Bana kim olduğunu anlat Anna. Çok ilginç birisin ve bu durum beni cezbediyor. "

Ona gülümsedim. Yanyana yürüyorduk ve arkamızdan kalabalık bir asker grubu geliyordu.
"Aslında derin bir hikayem yok. Annem ölmüştü ve bize babam bakmıştı. Beni daha çok erkek bir evlat gibi yetiştirdi denebilir. Sanırım bir erkek çocuk istiyordu. Yanlış olmuş olabilir." Dedim
Bu lafımın üzerine bir kahkaha patlattı.
"Baban ne iş yapardı?"
"Babam çiftçiydi. Ormanın yakınında otururduk. Ormandan avlanır ve ekip biçtiğimizi yerdik. Bir kısmını satar bir kaç giyecek ve yiyecek alırdık yalnızca."
Biraz yalan biraz doğru söylemiştim. Biraz yalandan zarar gelmezdi bence.
İlerdeki dereye bakarak yerimde sıçradım
"Bak orda ne var" dedim zıplayarak ve koşmaya başladım.
Arkadan gelen kahkahayı duyabiliyordum. Sanırım bu durum hoşuna gitmişti. İki dakika sonea bir çığlık sesi duydum. Bütün herkes bir anda kalakaldık. Ses dereden geliyordu.
Hızla dereye koştum. Rüzgar deli gibi yüzüöe çarpıyor ve kulağımı uğuldatıyordu. Yerde kanlı bir beden gördüm ve koşarak yanına gittim. Karnında bir ok vardı. Genç bir delikanlıydı. Başını dizime koydum.
"Şimdi oku çıkartıcam ve sakin ol" dedim.
Oku yavaşça oynattım nizami bir şekilde çıkardım. Bir ıkınma sesi gelsede çok bir ses çıkarmadı.
"Çok güzel" dedi kısıl bir sesle.
Yüzüne bakınca bir an neye uğradığımı şaşırmıştım.
İçimde ilk defa bir yerlerde bir şeylerin yüreğimi hoplattığını hissetmiştim. Gözlerine kenetlendim ve bir süre öyle kaldım.
Kaverengi gözleri ve kumral saçları vardı. Yanaklarının ortası hariç diğer yerlerde taze çıkmış sakallar vardı. 20 li yaşlarında olmalıydı. Kalbiö hiç böyle hızlı atmamıştı ve ağzım açık çocukla göz göze bakıyordum.

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin