♠ Bölüm 10 ♠

3.7K 190 4
                                    

Rasmus ulağın elinden mektubu alarak okumaya başladı.
Noah hala hayattaydı ve güvenli bir yerde olduğu yazıyordu. Noah'ın İngiltereye Anna adındaki genç kıza götürülmesiyle ilgili yazı yazıp ulağa verdi ve kapıyı kapattı. Mektuba Artemis yazamazdı ve bu sebeple Anna olarak bildirmişti. Derin bir nefes aldı ve masanın üzerinden evrakları alarak dışarı çıktı. Tüm Yunanistan savaşa hazırlanıyordu ve İngilizler yakın zamanda gelmiş olacaktı. Pren Hector katliam gerçekleştirmemiş olsaydı savaşın çıkmasına daha çok vardı.
Evden 5 metre uzaklamıştı ki kapıyı çalan bir ulak daha gördü. Geri döndü ve kapıyı açarak adamın elindeki mektubu alıp altın verdikten sonra ulağı geri yolladı.

Mektubu okurkan vücudundan soğuk terler dökülmüştü. Kral kızına evlenme teklifinde bulunmuştu. Ne yapacağını bilmiyordu. Gerçi bu duruma çokta şikayeti yoktu çünkü çok fazla ömrü kalmamıştı. Heleki yaklaşan savaşla beraber. En azından kızı refah içinde yaşayacaktı. Mektubu kenara bırakarak Bryannaya bir mektup yazdı ve mektubuda alarak evden çıktı. Bu savaşı kazanabileceğine inanmıyordu çünkü İngilizler daha kalabalıklardı.

♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠

Bryanna ulaktan gelen mektubu aldı ve hızla odasına koştu. Mektubu açıp seri bir şekilde okumaya başladı.

"Sevgilim,
Hayatımın anlamı, nereden geldiğimi ve nereye gideceğimi sana hiç bir zaman söylememiştim. Sana olan sonsuz aşkım dışında herşeyi bir sır gibi sakladığımı biliyorum. Sana herşeyi anlatmadan önce sana olan aşkımın ebediyen devam edeceğini bilmelisin.
Ben Yunanistan topraklarından gelmiş bir askerim. Bir oğlum ve bir kızım var. Ne çok varlığımız oldu nede az. Eşimi yıllar önce kaybetmiştim ve bu yok olmuş gönlüm senin sayende yeni bir gül bahçesine döndü. İngiltere, Yunanistana savaşa geliyor ve kazanma şansımız çok düşük. Seni bir daha göremeyebilirim. Senden tek ricada bulunacağım sevgilim. Genç Anna benim kızımdır ve yakında oğlum Noah saraya gönderilecek. sonucu ne olursa olsun onlara sahip çıkmanı istiyorum. Sana tek mirasım onlardır.
Sevgilerle, Rasmus."

Bryanna göz yaşlarını silerek baş ucunda yanan mum ile mektubu yaktı ve yatağına uzanarak karanlık gecede soluksuz ağlamaya başladı.

♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠♠

Günlerdir bu koca saraya takılıp kalmıştım. Bir prenses gibi besleniyor kafesteki bir kuş gibi yaşıyordum. Buraya tıkılıp kalamayacak kadar özgürdü oysaki ruhum. Üzerime rahat bir şeyler giyerek yüzümü kapattım ve kukuletamı giyerek dışarı çıktım. Silahların olduğu odaya giderek ok ve yay alarak Ahıra yöneldim. atlardan birini okşayıp üstüne atladım. Rüzgar yüzümü deli gibi yalarken ormanın içine serbest bıraktım kendimi.

Oku biraz daha sağlam tutarak yayı iyice gerdim ve ağaca işaretlediğim yerin tam üzerine bıraktım. Hayvan avlamayı özlemiştim ancak avladığım hayvanı yemedikten sonra canına kıymanın hiç bir mantığı yoktu. Aklımda yanan bir fikirle atıma bindim ve hızla bir av aramaya koyuldum.

Ceylan orada öylece duruyordu. Oku tam kalbine atmamla yere serilmesi bir olmıştu. Hızla yanına koşup daha fazla can çekişmesine müsaade etmeden oku iyice derine batırdım ve kollarımda ölmesine izin verdim. Ağır bedeni ata bağlayıp şehrin mekezine yöneldim.
Yarım saatlik yolun ardından bir kasaba girdim ve ceylanı ona verdim.
Ceylanı gören adam delirmişim gibi bana bakıyordu.
"Bunu kaç saate temizleyip 10 poşete yetecek kadar ayırabilirsin?"
"Ben bunu yapmam!"
Önüne bir kese altın bıraktım ve iyice karıştırdıktan sonra bana döndü.
"3."
Başımla onaylayıp dışarı çıktım ve atın ipinden tutarak şehirde yürümeye başladım. Şehrin yarısının durumu gittikçe kötüye gidiyordu. Özellikle savaş arifesinde insanların sefaleti hat safhadaydı. Bu insanlara bir şeyler yapılmalıydı. Şuan kral yoktu ve sarayda benim sözüm geçerdi. Yani umarım öyle olurdu. Tüm halkı sarayda yemeğe çağırabilirdim ancak bu onların yalnızca bir gün karnını doyururdu. Beynimde yine yanıp sönen bir kaç fikirle hafifçe gülümsedim.

Kasabın elinden hazırladığı etleri alarak dışarı çıktım ve 3 saat boyunca gözlemlediğim kadarıyla kötü durumda olan evlerin çoğuna etleri dağıttım.
İnsanların üzerlerine giyecek kıyafetleri bile yokken Krallar, Dükler bolluk bereket içinde yaşıyordu. Oysaki halk olmazsa onlarında var olmasının bir anlamı olmazdı. Sonuç olarak halkın vergisiyle sağlıyorlar geçimlerini. Üzerime çöken yorgunlukla atı saraya sürmeye başladım.

Odasının kapısını kapatmamla kapının çalınması bir olmuştu. Onay vermemle kapı aralanarak içeri Bryanna girdi ve bir reveransta bulundu. Ona kaşlarımı çatarak baktım
"Bana böyle davranma Bryanna. İkimizde eşitiz."
"Olurmu öyle şey kraliçem."
"Kraliçe bile olsam ikimizde insanız Bryanna. İkimizde aynı yemeği yiyoruz, ikimizde gece uyuyor sabah uyanıyoruz ve ikimizde hasta oluyoruz. Ne farkımız kaldı? Yalnızca bir ünvanmı ayrı düşürüyor yani bizi? Saçma!"
"Pekala öyle olsun. Ben mühim bir konu in gelmiştim."
"Tabii. Otur hemen."
Dedim yatağı göstererek. İkimizde oturduktan sonra ellerimi ellerinin içine alarak konuşmaya başladı.
"Anna, kızım bak baban bana herşeyi anlattı. Şuan Yunanistanda ve geri dönebileceğini sanmıyor. Tek güvenebileceği kişi ben olduğum için bana anlattı. Babamı bir daha göremeyebilirsin. Hani zindanın alt katında bulunan cesetler var ya. Oradaki herkes Yunanmış ve Prensin bir oyunuymuş. Bu sebeple savaş çıktı. Kral kaç yıla döner bilinmez. Belki 3 yıl belki 5 yıl belkide 1 ay sonra. Baban ikinizi bana emanet etti ve bu sebe...."
Duyduklarım ağıt gelirken kaldırmak in biraz daha çabalarak lafının arasında bir soru sıkıştırdım
"İkimiz?"
"Noah ve sen kızım. Baban onu buraya yolluyormuş. Yakında varmış olur."
Kulağımdaki keskin çınlama başlamıştı. Herşey o kadar karışıktı ki artık çözmek için uğraşmak bile istemiyordum.

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin