♠Bölüm 5♠

4.9K 211 5
                                    


Göz yaşlarıma bir türlü hakim olamıyordum. Dudaklarımdan öyle bir çığlık koptu ki Hector neye uğradığını şaşırarak yataktan zar zor indi.
Attığım çığlık bir çok şey yapabilecekken hiç bir şey yapamadığım incinmiş gururumun çığlığıydı.
Bir kac patirti duydum. Ardindan
"Hector!" Diye bagiran bir ses. Güçlü bir erkek sesi.
Hızla eteklerimi kapattım. Ağlıyordum. Hayatımda ilk defa ağlıyordum hemde. Annemin ölümüne bile ağlamayan ben nedensizce ve sebebini bilmeden ağlıyordum. Ağlamak nedir hiç bilmiyordum. İlk defa tanışmış gibi hissediyordum. Göğsüm inip kalktıkça hıçkırıyor ve her hıçkırığımda göğsüme bir acı saplanıyordu. Korktuğumu hissetmiştim ilk kez. Evet ilk defa ağladığım gibi korkmuştumda. Ancak bana birşey yapmasından değildi. Olabilecek herşeyin babama zarar verip Noah'a yardım edemiycek oluşum beni korkutuyordu. Kuvvetli iki kol beni hızla kucağına aldı.
Ağlamaktan hiç birşey göremiyordum. Şuan en iyi yaptığım şey ağlamaktı. Beni her kim taşıyorsa epey kuvvetliydi ve kendimi kuş gibi hissetmeme neden oluyordu.

Derin bir nefes aldim ve bogazima baharatli bir erkek kokusu doldu. Kralin odasi gibi kokuyordu. Gozlerimu acmaya calissamda acamadim. Zaten ben acamadan buyuk bir el yuzumu kapatti ve gozlerimi acmami engelledi.
"Uyu." dedi.
Artik onun Kral Adam oldugundan emindim. Hickiriklarimin arasinda uykuya dalmistim.

Gozume vuran gunes ile gozlerimi kirpistirdim. Etrafa bakinirken Adam'in sakalli yuzu gozume carpti. Eli basinin altinda dikkatlice beni suzuyordu.
Gozumu hizla kapayarak saga donuyomus gibi yaptim.
Girtlağından gelen bir kahkaha ile konuştu
"Uyanık olduğunu biliyorum." dedi.
Hızla yataktan kalktım. Kralın odasında ve kralın yatağında yatmıştım. Kekelememe engel olamayarak
"Ben çok özür dilerim."
Bir yandan telaşla eteğimi düzeltiyordum.
Boğazındaki hafif çıkık adem elmasını oynatarak bir kahkaha daha attı
"Eğer bir suçun olsaydı seni yatağımda yatırmazdım. Korkma otur." dedi
Sesi giderek ciddileşmişti.
"Bana dün ne olduğunu anlat." dedi ciddi bir tavırla. Gözlerindeki ateş görülebilecek cinstendi.
"Bir şey olmadı." dedim hızlıca.
"Anna!"
"Yemeğini ona götürmemi istedi. Biraz geç kalmıştım ve mutfağa gittim odasını bilmediğim için Alecha bana odasını gösterdi. İçeri girmek istemiyordum ve tepsiyi Alecha'nin götürmesini söyledim. İçerden ses gelince içeri daldım..."
Adımı bilmesi ve küfür kısmını es geçerek olayı anlatmıştım. Adam epey sinirli gözüküyordu. Ben anlatırken oda başını sallıyordu. Sonunda konuşmam bitince bana döndü
"Bir çağresine bakacağım Anna oğlumda olsa bu yaptığı doğru değil. Kimse bir şey söylemeden kahvaltımı getir."
"Bir şey sorabilir miyim?" Dedim ayağa kalkarken. Olumlu anlamda başını salladı.
"Odanız ters yönde nasıl anladınız?"
"Anlamadım Alecha geldi epey korkmuştu." dedi. Başımı sallayıp reverans yaptım ve hızla odadan çıktım.
Seri hareketlerle kahvaltıyı hazırlayıp Kral Adam'ın odasına bırakıp kendi kahvaltımı yaptım. Acilen babamı bulmalıydım. Bahçede oradan oraya koştururken bir yandan aklımda Adam vardı. Tuhaf bir kraldı fakat kral olmasından ziyade ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım. Tüm gece yanında uyutması? Farkında olmadan kızardığımı hissettim. Herşey bir yana da peki ya Hector ne olacaktı? Zina suçundan öldürülemeyeceği için en kötü sürgün edilirdi fakat kaç güne kadar? Eninde sonunda İngiltereye geri dönüp Adam vefaat ettikten sonra o kral olacaktı. Tabii başka bir oğlu olmazsa. Benim kim olduğumu nereden biliyordu? Birine söylediği takdirde babamında benimde başımız derde girecek ve Noah iyice öksüz kalacaktı. Kafamda milyonlarca soru dönerken askerlerin bulunduğu alanı gördüm. Uzaktan bakinmaya basladim. Cok dikkat cekmemeliydim. Eglence, cesaret derken mantığımı yitiriyordum. Artık çocukca bir oyun oynamıyordum. Benim kim olduğumu bilen birisi vardı ve bu prensti. Şöyle bir gerçek vardı ki prens konuştuğu anda onu öldürür en kötü dilini keserdim. En kötüsü ölmek değil çünkü o an onun için en hayırlısı ölmek olurdu doğrusu. Yaklaşık bir saat dolandıktan sonra sonunda pes edip saraya geri döndüm. Kralın odasına gidip odayı temizlemeye başladım. Bir yandan düşünüyor bir yandanda temizlik yapıyordum. Aklıma kral geldikçe yüzümde oluşan anlamsız kızarma yüzünden kellemi kopartasım geliyordu. O benim düşmanımdı. Benim topraklarımı sömürmeye çalışan o. Benim topraklarımda erkekleri katledip kadın ve kız çocuklarına tecavüz edenler onun askerleri. En önemlisi ise babamı kaçıran o. Bizzat o olmasa bile onun emrinde yapılmış bir durum. Ancak anlam veremediğim durum babamın asker olabilmesi. Ona ve zekasına öyle bir özeniyorum ki. Sonunda dikkatimi temizlik işinden ayırıp yatağa oturdum. Gözlerim ağarlaşmaya başlamıştı. Uykuya dalmadan buradan çıkmalıydım.Temizlik eşyalarını alıp odadan çıktım ve kendi odama doğru ilerledim. Kapı tam görünmüştü ki beraberinde Bryanna gözüktü. Eliyle gel işaret yapmasıyla seri hareketlerle yanında bitiverdim.
"Hemen mutfağa in kuzum. Kralın yemeğini al odasına götür. Sonra lazımlığı boşalt. Yada yemek soğur. Önce lazımlık sonra yemek." dedi gülümseyerek.
İstemeden öğürdüm.
"Ben yapamam Bryanna kusarım. Hiç şakam yok."
Kafasını iki yana salladı ve onu takip etmemi belirten bir el hareketiyle beni çağırdı.
Kralın odasına girdik ve tuvalete.
"Ben sana öğreteyim fakat öğrenmen gerek yapamam yok." dedi.
Lazımlığı ortaya çıkarmasıyla ciddi anlamda Bryanna'nın ayakalarının dibine kusmam bir oldu. Bu adam ne yiyordu böyle? Hızla orada çıktım. Ve kapının ardından bağırdım
"İşini bitir söyle bende kendi pisliğimi temizliyim." dedim.
İçerden kınadığını belli eden cıklama seslerini duyabiliyordum. 5 dakika içinde elinde çuval tarzı bir şeyle ve o pis kokuyla Bryanna odadan uzaklaştı. Kendi kusmuğumu tekrar kusmamam için savaş verirken zorda olsa temizledim. Mutfağa inip yemeği aldım hızla kralın odasına götürdüm. Kapıyı yavaşça kapatıp sarayda boş boş dolanmaya başlamıştım. Bu ciddi bir boş dolanmaydı çünkü nereye gittiğimi bilmiyordum ve kaybolabilirdim. Saray insani içine yutacak kadar genişti çünkü. Merdivenleri en sonuna kadar inmeye karar verdim. Yavaş adımlarla ve özenle iniyordum. Sonunda mahzene geldiğimi farkettim. Muhafızların dolaştığını gördüm ve kalan son merdivenide inmeye karar verdim. Ancak önümü göremiyordum bu sebeple yukarı çıkıp zindanın girişinde duran mumlardan birisini aldım. Tekrar merdivene yönelerek inmeye başladım. Ciddi anlamda pis bir koku ortalığı sarmıştı. Öğürmek istiyordum ancak kendimi tutuyordum. Zindanda birileri öldürülmüş ve cesetleri kalmış olmalıydı. Çünkü cesetten başka hiç birşey böyle kokmazdı. Merdivenin sonuna geldiğimde karşıma bir kapı çıktı. Demirdi fakat arkasına kumaş parcaları bağlanmıştı. Kapıyı biraz ittim ancak açılmadı. Yanımdaki hançeri çıkarttım ve kumaşı yırttım. Fakat bir şey gözümedi. Büyük bir kumaş parçası daha yırttım ve onu yakarak uzağa attım. Bir şey yok duruyordu. Ne varki demin aldığım pis koku burada yoğunlaşmıştı ve psikolojimi bozacak derecede yoğundu.

5 dakika sonra bir alev parladı ve bir şeyler tutuşmaya başladı. Yanmasını izlerken gördüğüm şeyle dehşete kapıldım. Orada öyle kazık gbi dururuyordum çünkü şoktan hareket edemiyordum. Kokunun kaynağını bulmuştum. Kendime tokat atıp yukarı koştum. Birileri yangını görür ve gelirdi zaten. Nefes alamıyordum.

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin