♠Bölüm 1 ♠

11.5K 351 28
                                    

Ufak bir köyde yetişmiş Artemis İngliz sömürgesi altına girmiş köyünden babasını kurtarmak üzere yola koyulmuştu. Asker olan babası tarafından bir asker gibi yetiştirilmişti ve çok iyi bir savaşçıydı. Küçük kardeşini geride bırakmak ona her ne kadar ağır gelse de babasını almadan köyünü kurtaramazdı. Artemis ismini çok iyi bir savaşçı olmasından dolayı ona annesi sonradan vermişti. İyi bir savaşçı olmasının yanı sıra çok da güzel bir kadındı. Upuzun turuncu saçlara, beyaz bir tene sahipti. Bir çok erkek Artemisin bu güzelliğine kendini kaptırıp zaten kazanamayacakları kavgayı daha da zorlaştırıyorlardı. 

 2 Ayin sonunda Artemis Ingiliz topraklarina varmisti. İçindeki bitmek bilmeyen öfke onu yol boyunca kemiriyordu. Sonunda varmış olmanın huzuruyla atını durdurdu ve bir ağaca bağlayıp dinlenmek için yere oturdu.

Kraliyet sarayına yaklaşık 4 saatlik yol kalmıştı. İçeri girmenin bir yolunu bulmalıydım. Saraya girmeden önce bilgi toplamayalıydım ve bir ülkenin sarayıyla ilgili en iyi dedikodular içki içilen yerlerde olurdu. Atımın eğerine astığım ekek kıyafetlerini giydim ve saçımla yüzümü sıkıca kapattım. Askerden aldığım atıda peşimde sürmeye devam edip halkın içine karıştım. Bir barhanenin önünde durdum ve atları saman yemeleri için bağlayıp içeri girdim. Çok göz önünde bulunmayan bir köşeye geçtim ve muhabbetleri dinlemeye başladım. Ufak vücudum nedeniyle çok fazla dikkat çekmediğimi düşünüyordum fakat iri yarı kaba bir adam gelip yanıma oturdu.

"Yenisin sanırım buralarda?"

Evet anlamında başımı salladım. Konuştuğum anda bir kız çocugu olduğum anlaşılacaktı.Adam başladı kendi derdini anltmaya. Başka bir derdim yokmuş gibi birde adamı dinliyordum. Maddi durumu zormuş çocuklarını besleyemiyomuş. Sonunda anlatmaya başladığı bir şey dikkatimi çekmişti "Saraydan gelip kızımı ve oglumu alıp götürdüler. Kızları hizmetli olarak kullanıyorlar fakat erkeklere ne yaptıklarını bilmiyorum. İki gün önce saraydan kaçmış Yunan bir asker geldi epey uzun boylu iri bir adam kaçarken yaralanmış evde eşimle bırakmak zorunda kaldım saraydan çocuklarımı çıkarmak için lazım olmasa atardım dışarı."

Gözünün önünü göremeyecek kadar sarhoş adama hızla döndüm."Adamın adı neydi?" Gülmeye başladı

"Ne o neden bu kadar sardı bu konu seni."

Elimi masaya vurdum.

"Söyle diye bağırdım." yüzümdeki kat kat kumaşlardan sesim boğuk çıkıyordu fakat ne yazıkki ince ve cılız bir kız sesi olduğunu gizleyecek kadar boğuk değildi. Babamdan hatıra elmas ve zümrütlerle süslenmiş antika hançerimi çıkartıp adamın üzerine tuttum.

"Söyle" dedim sinirle. Adam eliyle hançeri geriye savurdu. Eli hafif kesilmişti ancak takıyor gibi değildi. İçkisini aldı ve tam kalkacağı sırada adamın yakasına yapıştım.

"Lütfenn..." gözlerim dolmuştu. "Babam olabilir."

Adam beni hafiften süzdü. "Heyy sen o olmalısın. Dinlediklerim kadarıyla bu boyda buralarda kimse kolay kolay bana sataşamaz." dedi.

Onu bulmuştum. Evet bulmuştum! "Beni ona götür." dedim yalvaran gözlerle.

"Tek bir şartla. Oğlumu ve kızımı o saraydan kurtaracaksın."

Başımla onayladım. Sadece babamı istiyordum.

"Alecka ve Milt."

"Ne"

"Evlatlarımın isimleri." dedi adam bir solukta. "Beni takip et." dedi ve bara gidip adama bir kaç para verip dışarı çıktık. Her bir adım beni babama götürüyordu. Herşey o kadar çabuk olmuştu ki. Bu kadar hızlı bulmayı beklemiyordum. Her bir adımım beni babama yaklaştırıyordu. Babamı alıp Noah'ın yanına dönebilecektim. Hemde bu kadar erken. Herşey eskisi gibi olcaktı. Özlemle iç çektim.

Tahta kapının önüne geldiğimizde durduk. Adam tam kapıyı açacaktı ki içerden sesler geldi. Eliyle dur işareti yaptı ve kapının yanındaki pencereden baktı.

"Askerler. Saklan!." dedi hızlıca, bir nefeste.

Ufak evin karşısındaki meyva kasalarının arkasına saklandım. Mis gibi portakal kokmuştu ve bu durum karnımın kuruldamasına neden oldu. İstemsizce karnımı tuttum. Evin camından bulanıkta olsa herşeyi görebiliyordum. Biraz dikkatli bakınca babamı gördüm. Aman Allahım bu gerçektende babamdı. Kalbimin hızlı atmasına neden olamıyordum. Adamın karısı olarak tahmin ettiğim kişi babamı arkasına almış elindede ufak bir bıçak vardı. Zavallı kadının korktuğu her halinden belli oluyordu. Babamında belinde sarılmış beyaz bir sargı vardı ve hafif kanamaya başlamıştı.

İçeride tam 4 asker vardı ve 2 tanesi kadını iterek babamı aldığı gibi dışarı çıkıp ata bindirdiler. Kurtarmak için ayaklanacaktım ki camın ardındaki görüntüyle dehşete kapıldım. İki asker zavallı kadını soymaya çalışıyor ve edepsizce kadını elliyorlardı. Adam kadını korumak için askerensaldırdıysa da asker büyük vücuduyla adamı tutup duvara fırlattı. Babamın peşinden gitmek ile kadınıkurtarmak arasında kalmıştım. Bir vücudum onur ve verdiğim söz için gitmemi söylerken diğer yanım insanlık adına vicdanımı dinlememi söylüyordu. Kendi annem geldi aklıma.

Bu kadınında 2 çocuğu vardı ve belkide bu iki asker kadına tecavüz ettikten sonra onu öldürecekler ve çocuklar annesiz kalacaktı. Atın üzerinde askerlerin babamla beraber uzaklaşmasını izledim. Hiç kıpırdamadım. Görünmiyceğimden emin olduğum anda içeri daldım.

Hançerimi çıkartarak ağzımı kapattığım bezlerin arasından konuştum;

'Kadını hemen bırakın!'

ARKADAŞLAR HİKAYEMİ YENİ YAZMAYA BAŞLADIĞIM İÇİN SİZDEN RİCAM YORUM YAPMANIZ VE BANA ÖNERİDE BULUNMANIZ. EĞER HATALARIM YADA BEĞENMEDİĞİNİZ BİR YER VARSA LÜTFEN SÖYLEYİN Kİ DÜZELTEBİLEYİM. AYRICA HİKAYEMİ BEĞENDİYSENİZ YAYARSANIZ ÇOK MEMNUN OLURUM GERÇEKTEN.

Av TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin