3. KOKU

54 2 0
                                    

Umarım beğenirsiniz :)
Müzik önerisi : Toygar Işıklı - Sen Yanımdayken♥

Otobüsten indikten sonra . Ohaa !Keşke inmeseydim lan . Kahretsin diye kendime sövdüm bir süre o arada küçük dilimi yuttuğumu da söyleyebilrim. Karşımda duran kişi tamamıyla Serkan'dı . Ve ben muhtemelen şoka girmiştim. Onun benim evimin önünde, indiğim durakta beklemesi beni korkuttu.

Sendeleyerek inip yanına doğru yürüdüm . Zaten yanına doğru yürümesem mutlaka bana bağıracaktı. Ve yanıma gelecekti . Bu yüzden korkumla yüzleşmek istedim . Belkide cafede bir şey unutdum . O da tamamıyla masumhane bir samimiyetle getirmek istedi . Olamaz mı yani . Hayır olamaz !. Bu söylediğime ben bile inanmadım .Yanına doğru gittiğimde bana en alaycı ve en küstah bakışı ile ellerini saçlarında gezdirdi ve göz kırptı . Tamam tamam . Sakin lütfen şu an ölme diye dua ediyordum ki söze başladı .

"Naber prenses?. Noldu şaşırmış gibisin.Bu kadar şaşkın olma . Ördek surat" dedi .
Ördek surat mı?. Ne sanıyodu bu kendini . Açıkçası şimdiye kadar kimse bana ördek surat dememişti. Garibime kaçtı . Tamam ağzım biraz büyük olabilir . Ve dudaklarımı büzdüğüm zamanda ördeğe benzediği söylenebilir ama bu bana ördek surat demesini gerektirmez . Şapşal şey.

Sensin ördek surat . Neyse konuya dönelim . Sağ eliyle yüzüme uçuşan saçlarımı düzeltirken kendimi geri çektim .
"Noldu prenses . Seni bulmama şaşırdın ha . Adresini kimseden almadım kimseye atarlanmana gerek kalmayacak dedi ve sonra çenemden tutarak " ben neyi istersem onu saniyesinde bulurum ve elde ederim" dedi fısıltıyla kulağıma eğilip . Giderken "yarın işe gelmeyi unutma prenses. Daha çook işimiz var dedi

. Siktir !
Bana artık Leyla değil Bela Mıknatısı denmeliydi . Çünkü hep öyleydim . Nerde olursam olayım o sorunun iplerinden çeker kendime doğru getirirdim .
Ooff ! Napacaktım şimdi?. Önce intihar etmek geldi içimden . Sonra "intihar etmek haramdı bizde yüzümüzü astık gülüm" lafı gelince aklıma midem bulandı ve vazgeçtim . Iyykk :(

Sonra işten ayrılmayı düşündüm. Ama dedemin emekli maaşı ve annemin eline geçen üç kuruşdan başka gelirimizin olmadığı gerçeğiyle yüzleşince utandım açıkçası . Yapamazdım . Yapmamalıydım . Zaten annemle dedeme zor kabul ettirmiştim hem okuyup hem çalışmayı bide bu devirde Şipşak diye ikinci bir işi nereden bulacaktım..
Yani anlayacağınız tokat gibi vurdu yüzüme ifadesi. :)

Başka bir çözüm yolu ise Serkan'ın benden vazgeçmesini sağlamaktı . Biraz zor olacaktı ama mecburen olacaktı ...
Oflaya puflaya bankta oturan adamın yanına oturdum. Ne! Bir dakika bu adam benim öğlen gördüğüm adam değilmiydi . Hah! Adam o kadar saat burada mı oturmuştu gerçekten . Kafamı kaldırıp bakınca yakışıklı genç kör bir adamın yanında oturduğumu farkettim . Afalladım önce kalksam mı ? rahatsız etmesem mi ki? dedim . Sonra bu kadar saat burda neden oturmuş diye geçirdim içimden .

Belkide benimle aynı saatlerde başka yere gitmiştir ve denk gelmişizdir diye düşündüm . Titrediğini farkettim. Elleri titriyordu. Ama soğuk hava bile yoktu. Hatta bir gram rüzgar bile . Hatta Eylül ayına girmemize rağmen güneş ısısından hiç bir şey kaybetmemişti . Biraz git geç bulutların arkasına değil mi . Eylül ayında işin ne senin ? .

Ben bunları düşünürken o bastonu çıt cıt sesleriyle açarak eline aldı . Kalkacakmıydı . Öyle güzel bir kokusu vardı ki . Şimdiye kadar almadığım bir koku cennetteki anne kokusu gibi . Masum huzur dolu . Sadece kokusunu tekrar içime çekmek için biraz daha sokuldum adama . Rahatsız olur muydu ?
Yada yanımdan uzaklaşırmıydı.?

BENİM HİKAYEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin