Kanran'ın lakabı ''Karal'' olarak değiştirildi.
Eğer mahmuzlanacaksa duyuların,
Gölgeler bırakacaksa peşini,
Vaazını durduracaksa girdabın,
Ve elin tutacaksa gerçeği,
Durma, gecenin sonu dahi aydınlığı yaratacak senin için.Çimenliğin üzerinde inim inim inleyen vücudumun bir armağan misali bana bahşettiği kâğıdı atletimin içinde bulduğumda bunun Asaf'ın işi olduğunu düşünmüştüm, ama o, dizelerle boy ölçüşemeyecek kadar fırlamaydı.
Şimdi, omzumun üzerinden geçmişime bakıyorum ve bir yıkımı görüyorum.
Önüme dönüyorum ve anın daralan aynasından aksimi izliyorum, bir harabeyi görüyorum.
Gözlerim ufuk çizgisine kayıyor, gök kubbenin seyrine dalıyorum ve olmayacak olan geleceğim de kıyameti görüyorum.
Sırtımı ıslak çimenliğe verdim. Ben mi bu evrenin içindeydim, yoksa evren mi benim içimdeydi? Başımı esefle iki yana sallarken vücudumu sağa doğru döndürdüm. Gözlerim analiz etmeseydi, beynim göremezdi ve doğruluğu sorgulanamayacak tek gerçek evrenin benim içimde olmasıydı. Ben evrendim. Kâinat zihnimde dönen bir girdaptı ve gördüğüm her gerçek aslında gerçek olmayan birer palavraydı.
Elimdeki kâğıdı cebime sıkıştırdım ve yüzüme vuran yoğun ışık burgacı yüzünden gözlerimi kısarak etrafıma bakmaya başladım. Birkaç dakika, birkaç saat veya birkaç saniye öncesinde olanlar tutundukları sarkaçtan birer birer zihnimdeki zemine düşmeye başladığında kendimi hatırlamaya zorladım. Geçmişin gediğinden içeri giren son kare Kasap'ın, neşteriyle Baltazar'ın yüzüne şekil veriyor oluşuydu. Peki, sonrasında ne olmuştu?
Hatırlayamıyordum. Parmaklarımı şakaklarıma götürdüm, daireler çizerek üstüne ağırlık oturan kesiti ovarken biri kolumdan tuttu ve çevremde dönmemi sağlayarak beni kendisine bakar bir şekilde durdurdu.
Kolumu sıkmaya devam ediyorken beni kendine yaklaştırdığında başımı geriye atmaya çalıştım, ama eliyle ensemden tutarak beni yüzüne bakmaya zorladı.
''Beni niye çağırmadın?'' Ne cevap vereceğimi bilmiyordum, nefret ettiğim birine muhtaç olmak dünyadaki en berbat histi.
''Sana beni niye çağırmadın dedim, vaha!'' Sakindi, bağırmıyordu, ama sesindeki asabiyet dolaylı yoldan bağırıyor olduğunun bir göstergesiydi.
''Çocuğu bırak, Karal.'' Kandar Karal'ı kolundan tuttu, ama kendisine çekmedi, beni kendi isteğiyle bırakmasını istiyordu anlaşılan.
''Bir dahaki aşama,'' dedi ve duraksadı. Topraklı sesi bir adım gerilememe neden olurken Kandar'la aralarında garip bir bakışma faslının geçtiğini gördüm.
''Tamam, bunun hakkında tartışmamıza gerek yok.'' diyerek ne olduğunu anlamadığım bir konu hakkında sessiz bir onay verdiğinde yüzüme çarpan Meltem rüzgârı kıyafetlerimin içine kaçtı ve göğsümde hareket etmeye başladı.Yanımıza gelen Ateş, ''Ağabey, Kayahan mevzu dışı,'' derken dikkatle ona baktım. Her zamanki laubaliliğinden eser yoktu.
''Olay duyurulmayacak.''
***
''Arden,'' dedim utana sıkıla yüzüne bakarak. ''Öfkeyle hareket etmemem gerektiğinin farkındayım, ama benim için hassas bir konuydu, biliyorsun.'' Bu resmiyet nereden geliyordu?
''Hava bozuk, sanki yeryüzündeki tüm insanları büyük bir yeis kovalıyormuş gibi, değil mi?'' dediğinde cevap vermedim, bakışlarımı kaçırmakla yetindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMBER
General FictionGündüzünü geceye bulayan bir sima var olmaya başlıyor zihninde. Var olmayan bir beden, katrana bulanmış bir yüreğe konduruyor suretini. Acının en koyu demi kaynar kazanda yıkıyor bedenini. Hayal, gerçekliğin denizine daldı...