Bazı bazı düşüncelerim çağrılmadan geldiği gibi bu görüntü, bu olması imkânsız görüntü, çağrılmadan, apansız düşüvermişti görüş alanıma. Karnım boş olduğunda ve hayati derecede besine ihtiyaç duyduğumda kullanabileceğim, ''midem sırtıma yapıştı'' deyimi başkalaşmış; içinde olduğum –esasen düştüğüm- durum düşüncelerimin, mantığımın beynimin çeperli duvarına yapışıp güçten düşmüş halde orada asılı kalmasına neden olmuştu. İsminin devamını şimdilik getiremediğim K, benimle buluşan bakışlarını üzerimden çekti. Vücudum dile gelecek olsa, fiziksel acıdan inim inim inlerdi, oysa zihnim uyanıktı, zihnim şaşkındı, zihnim üryandı, zihnim korkuyordu. Bir acı/ağrı haritası çizecek olursam, kafamın arkasından sonra aşağılara indiğimde boynumun dehşet bir acıyla söyleyebilirdim. Buna rağmen Übeydullah'ı görmeye çalıştım; benden uzaktaydı Übeydullah, baş mesafemden bir baş daha yukarıda kalmıştı sanıyorum. Botlarını görebiliyordum. Bilincinin açık olup olmadığına bakmak istedim. Yapamadım. Boynumu daha fazla arkaya çeviremiyordum, boynumu çevirince boynumdaki sinirlerden vücuduma ağrılı bir acı yeniden, yeniden ve yeniden yayılıyordu. Boynum mu kırılmıştı? Emin değildim. Olamazdı herhalde. Başımın üstünden, ötemden sesler geldi. Ses sahipleri görüş alanımda değildi. Dahası onları istesem de görebileceğimi sanmıyordum. Başımın yukarısında karanlık gene başlıyordu. Oysa burada ışık vardı. Gözlerimle ne kadar aransam da ışık kaynağını bulamadım. Gördüğüm, tablo fırlamış gibi bana gerçek dışı görünen -Kahir'i gerçekten gördüğüme inanmak istemiyordum- de ortalıkta yoktu.
Az sonra onu gördüm; birini ayak bileklerinden tutup o kişiyi yerde sürüklüyordu. Artık onu ve ne yaptığını görebiliyordum çünkü gittikçe ayakkabımın burnunun baktığı yere doğru geriliyor, adamı da sürüklüyordu. Sürüklediği adam baygındı. Onu büyük, cansız çalıların arkasına götürdü, vücudunu orada sakladı. Onu görmenin etkisini üzerimden atamıyor, kaskatı bir bilinçle yaptıklarını izliyordum. Az sonra ikinci vücudu sürükleye sürükleye yanımdan geçirdi, kendi de doğal olarak geçti... sonra üçüncüsünü, sonra dördüncüsünü. Üçüncüden sonra çalının gizleme kapasitesi düştüğü için dördüncüyü daha ileriye sürüklemişti, şimdi beşinciyi de oraya götürüyordu. Beşinci vücudu da gizledikten sonra yanıma geldi, başucumda durdu. Sürükledikleri bize saldıranlar olmalıydı. Bizi koruyor muydu? İyimser olmak istesem de olamıyordum. Bana anlatılan Kahir, kendisi zarar vermek için zarar vermek istediklerine zarar verenlere zarar verebilirdi. Tablodan fırlamış Kahir, üzerime eğildi. Elini alnıma koydu. Eli buz gibiydi. İçim titredi.
''Onları öldürmedin... Öldürmeyecek misin?'' diye mırıldandım. En azından birinizin bilinci açık, diye mırıldandı kafamı eliyle çevirip kafamın yanına, şakaklarıma bakarken.
''İnsan hayatı o kadar ucuz değil... İnsan öldürmek o kadar kolay değil.'' dedi ve benim başımdan kalkıp Übeydullah'ın yanına gitti. Beni, şaşkınlıkla arkasından ona bakar halde bırakmıştı. Tabloları mı karıştırıyordum acaba? Başka kimin portresini gördün, ahmak. Hayır, Kahir'in fotoğrafını görmüştüm, oydu. O öldü. Übeydullah'ı sırtına almıştı. Onu ileride, çalıların olduğu tarafa doğru götürdü. İç sesle girdiğim ağız dalaşına son vermiştim fakat başımı kaldırıp onu nereye götürdüğünü göremedim, hâlâ hareket kabiliyetimden yoksundum. İçimi bir korku kapladı. Ya o sahiden Kahir idiyse? Oydu yahu, oydu! Ama şu an kendimle kavga etmemin bir anlamı yoktu. Bana ne yapacaktı? Sevdiğim bir yemeğin kokusunu duyar, özlediğim bir insana sarılır gibi canlı hatırlıyordum o videoyu ve o videodaki Umay'ı... Görüş alanımda gökyüzü. Gökyüzünün üzerinde koyu lacivert bir tül. Tül delik deşik olmuş. O deliklere küçük ışıklar yerleştirilmiş. Sadece onlar mı? Gecenin ayazı. Karanlığın şahsiyeti. Korkunun kokusu... Tablodaki Kahir, boynuma beyaz bir boyunluk taktı. Bir kolunu bacaklarımın altından geçirdi, öbürünü boynumla sırtım arası bir yere. Beni dikkatlice kaldırdı. Boynum acır gibi oldu. Onun dışında vücudumun geri kalan her yanı acıdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMBER
General FictionGündüzünü geceye bulayan bir sima var olmaya başlıyor zihninde. Var olmayan bir beden, katrana bulanmış bir yüreğe konduruyor suretini. Acının en koyu demi kaynar kazanda yıkıyor bedenini. Hayal, gerçekliğin denizine daldı...