Ahırı olan üçüncü ev; köyde, yaşamın olup olmadığını teyit etmek için kontrol ettiğimiz sekizinci evdi. Fazla dağınık olmayan yerleşim yerlerinin oval bir şekil oluşturduğu köyde döndükçe, köyü gözetleyip hafızama yerleştirdikçe içimi kemiren tanıdık, daha önce burada bulunmuş olma duygusu beni rahatlatacağına, bilirkişi yapacağına daha da geriyor, her eve girip çıktığımızda –daha doğrusu ben, evin önünde kalıp kontrolün sonucunu bekliyordum- köyde biraz daha kayboluyormuşuz gibi hissediyordum. Tıpkı şimdi olduğu gibi evlere girip evin içini kontrol eden Arden ve Übeydullah sağlam görünen, yarısı tuğla yarısı ahşaptan evin içindeydi ve Übeydullah'ın sessizce etmeye çalıştığı ama kulaklarıma ulaşan küfründen anladığıma göre kapı, bu evde de değildi. Karal, içinden ne çıkacağı belli olmayan evlere beni göndermek istemediği, öte yandan dışarıdan gelebilecek tehdide karşı bizi en iyi kendisi savunabileceği için onunla beraber dışarıda kalıyorduk. Eh, içeri girdiğinde ne yapacağı belli olmadığı için Zahar da burada kalmıştı ve onu gözetlemek, varlığına katlanmak durumundaydık, haddizatında durumundaydım. Karal Zahar'ı umursuyor, onun varlığını kabul ediyor gibi görünmüyordu.
Bir evin önünde her durup dışarıda kaldığımızda arada bir Zahar'la bakışlarımız birbirine tesadüf ediyor, birbirimize bakmaya tahammül edebildiğimiz o kısa anda gözlerindeki küçümsemeyi görebiliyordum. Ne var ki merakının kibrinin başını zaman zaman eğdiğini de fark etmiştim. Beni, bana ne olduğunu, ne yetisine sahip olduğumu yahut bilinçli/bilinçsiz haddizatında ne yaptığımı öğrenmek istiyordu. Oysa bunun cevabını ben de bilmiyordum.
Arden ve Übeydullah, beni şaşırtmayarak, ellerinde hiçbir şey olmadan, bize müjdeli(?) haberi veremeyecek halde çıktılar evden; yalnız Übeydullah'ın başı öne eğikti. Arden durumu Karal'a bildirirken Übeydullah'ın kaşları gözlerinin üzerine binmişti, olabilecek en uç noktada düşünceli görünüyor, kafasının ne denli karmakarışık ve dolu olduğunu adeta yüz ifadesiyle karşısındakine geçirebiliyordu.
''Buranın ikincilliğe atılmasının ve kapı için tercih edilmemesinin bir nedeni olmalı. Ve bu nedeni hissetmeye başlıyorum sanıyorum.'' dedi Übeydullah kendine kendine ve biri onu dürtmüş gibi irkildi, sonra başını yukarı kaldırıp dosdoğru Zahar'a baktı. Ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi fakat yüz ifadesi hayrı, güzeli, iyi olan bir şeyleri çağrıştırıyor olamazdı. Onları buraya bizzat getirmenin mükellefiyetiyle köye girdiğimizden beridir başımı önde tutan, evlerden herhangi birini görmek istemeyen yanımı susturdum ve başımı yukarı kaldırıp başka tarafa, evlere bakmaya başladım. Göz alabildiğine uzanan dazlak açıklıkta derme çatma, terk edilmiş evleri görmek önce ben de iyi bir hissiyat yaratmadı fakat sonra çatısı diğer evlerin arasından yükselen eve doğru bir çekilme hissi yaşadığımı hissettim. Evin çatısına daha dikkatle bakmaya çalışırken Karal apansız önüme geçip yüzümü ellerinin arasına aldığında doğal alarak şaşırmış, ürkmüştüm. Ne olduğunu anlamaya çalıştım.
''Daha deminden beri sana sesleniyorum, Nur. Duymuyor musun?'' dedi Übeydullah Karal'ın arkasından, soran gözlerle bana bakıyordu. Evin çatısına daldığım sıralarda konuşuyor olduklarına ve bu konuşmalardan hiçbir şeyi duyamamış olduğuma daha da şaşırdım, buna bir anlam yüklemeye, mantıklı bir açıklama bulmaya çalışırken boşluğa çekiliyormuş gibiydim. Bir cevabım yoktu. Boş gözlerle Übeydullah'a bakarken başta Karal olmak üzere Zahar hariç her birini endişelendirdiğim için aklımı başıma devşirdim. Bunu yapmak oldukça güçtü, kendimi, tinsele doğru çekilen tarafımı ensesinden tutup geri getirmem lazım geliyordu ve dikkatimi toplayıp onlarla konuşabilecek hale geldiğimde, sarf ettiğim manevi-zihinsel güç yüzünden yorgun düşmüştüm.
''İyiyim, evi buldum.'' Übeydullah'ın sorgulayıcı bakışları şaşkın bakışlara terfi ederken Zahar'ın kaşlarının gözlerinin üzerine indiğini gördüm belli belirsiz. Doğrusu mutlak surette nasıl kendime bu denli güvendiğimi, bundan nasıl bu kadar emin olduğumu ben de bilmiyordum. Bildiğim tek şey o evde bir şey olduğuydu ve bu şey bana kendimi kötü hissettirmiyordu. Bana geçirdiği tek olumsuz duygu ürküntü kökenli heyecandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMBER
Ficción GeneralGündüzünü geceye bulayan bir sima var olmaya başlıyor zihninde. Var olmayan bir beden, katrana bulanmış bir yüreğe konduruyor suretini. Acının en koyu demi kaynar kazanda yıkıyor bedenini. Hayal, gerçekliğin denizine daldı...