Giriş "Cennet mi Cehennem mi?"

6K 315 403
                                    

"Sen, yoksa Gandalf mısın?" dedim, karşımdaki beyaz sakallı dedeye. "Kimsin?"

Benim sorduğum soruya, soruyla cevap verdi.

"Asıl sen kimsin?"

"Dede rüyama giren sensin, sen. Sen beni tanımıyor musun? Neden tanımadığın kişilerin rüyalarına giriyorsun ki? Yoksa bana rakam mı vereceksin? Dur bir dakika, kâğıt, kalem bulayım."

Rüyamdaki bembeyaz yerde amansızca kâğıt, kalem arıyordum.

"Ne rakamı kızım, sana neden rakam vereyim ben? Ben, sana haber vermeye geldim. Kendini hazır et, yakında gideceksin."

Etrafa bakınmayı bırakıp yaşlı adama döndüm. Zaten bu boşlukta kâğıt, kalem bulacağım yoktu.

"Ne, nereye gideceğim?"

Maziye dalar gibi baktı kara gözleri. "Oraya..."

Tekrar ettim. "Nereye?"

Beyazlık bir yapboz gibi dağıldı ve ben, uyandım.

"Nereye be adam, nereye?"

Gecenin dördünde sıçrayarak uyanmam, hiç hayra alamet değildi doğrusu. Annemleri uyandırmadan mutfağa doğru yol alırken aklım rüyamdaydı. Ne kadar da değişik bir rüyaydı öyle...

Yaşlı dede, neresi olduğunu da söylememişti. Belki de yaşından dolayı unutmuştu. Aman, basit, saçma bir rüyaydı işte.

"Bu saatte ne yapıyorsun, Clara?"

Elimdeki boş bardağı sallayarak anneme gösterdim. "Su içiyorum."

"Fazla oyalanmadan geri uyu, sabah erken kalkacaksın, saat dokuzda dersin var."

Annem, okuduğum üniversitede öğretmendi. Bu bir insana ne kadar koyuyor, gerisini siz düşünün. Ders saatlerimi benden daha iyi biliyordu. Bir Tıp öğrencisi olarak, okul baskısı yetmezmiş gibi bir de anne baskısını çekmek... Yakın bir zamanda çıldıracaktım! Üstelik sınıfımdaki çoğu insan bu bölüme annem sayesinde girdiğimi düşünüyordu. Bu, bir bakıma doğruydu, kendisi de hemşire olduğundan çok baskı yapmıştı bana tıp konusunda.

Ve ben, daha okulu yarılayamadan her şeyden bıkmıştım.

Beyaz, süslü geceliği ile mutfaktan çıkmadan önce bana keskin bir bakış fırlattı.

"Yarın odanı toptan temizleyeceğim. Posterlerine ve kitaplarına elveda de uyumadan önce."

"Ah, hayır. Anne!"

Bir şey demeden mutfaktan çıktı. Benim çocuklarımı atacaktı öyle mi? Kitaplığımdaki Yüzükler Efendisi serisine ve duvarlarımı süsleyen Legolas posterlerine elveda demem gerekiyordu. İnanın, bu kalbimi derinden yaralamıştı.

"Biliyor musunuz," dedim, elimdeki serinin ilk kitabının sayfalarını koklayarak. "Size çok bağlandım."

Ardından duvardaki Legolas posterimin üzerinde parmaklarımı gezdirdim.

"Siz olmadan ne yapacağım ben? Her sabah kime günaydın diyeceğim, sıkıldıkça neyi okuyacağım ha, neyi! Haklısınız sizinde suçunuz yok."

Dudaklarımı büküp, "İyi geceler, hoşça kalın. Başka bir hayatta görüşmek üzere," diyerek ışığı kapatıp bordo renklerle bezenmiş yatağıma yattım.

***

"Günaydın," diyerek, gerinerek yatağımdan kalktığımda boş bir duvarla karşılaşmıştım. Hemen mi yani? Anne...

Elf İmparatorluğu; Kusurlu TopraklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin