Bölüm 8: Frank

577 26 1
                                    



"Aman tanrılarım, aman tanrılarım, aman tanrılarım.." Diye sayıkladı Frank. Bir an içinde ayağa kalkmaya çalıştı. Başardı da. Hazel'ın yanına koştu, kolları kopardı. Hazel iyi gibiydi, nefes alıyor ve nabzı atıyordu. Frank rahatlamış gibi oldu ama sonra yine o çocuğun gülümsemesi sinirini bozdu. "Pekala acıların çocuğu ya da her ne haltsan," dedi Frank. "Seni nasıl öldüreyim? Döverek? Parçalayarak? Ya da herhangi bir şekilde, sen seç adamım. Bugün burada düşeceksin."

Vincent güldü. "Bak Zhang, sende ışık var ama sönmek üzere!"

Her ne kadar Frank bunu reddetmek istese de o haklıydı. Frank'in ona karşı pek bi şansı yoktu. Ama eğer.. Bunu daha önce denememişti ama artık zorundaydı. Bir çitaya dönüştü. Tam onun yanına varınca da bir aslana. Ona saldırdı ama Vincent pek etkilenmiş gibi değildi.

"Böcek" Vincent onu zincirlerle sardı. Bunlar yer altından çıkıyor ve Frank'i zayıf düşürüyordu. Artık son bir umutla elinden gelenin en iyisini denedi. Kuyruğu bir anda bir yılana dönüştü. Onu bacağından kaptı ve yerden yere vurdu. Zincirler geri çekildi. Frank onu havaya fırlattı. En azından 15-20 metre kadar havalanmıştı ama Frank yeni yeni ısınıyordu. Ağızından devasa bir ateş topu fırlattı ve ateşten bile hızlı bir şekilde uçarak Vincent'ı kaptı. Onu ateşe doğru fırlattı ve aynı anda da yılan kuyruğu zehir fışkırttı. Büyük bir patlama oldu.

Frank yere inip normale döndü. Arkadaşları ona hayretle bakıyordu. O da şaşkındı, yani bunu yapmaktan çok korkuyordu ama sonunda başarmıştı, formlarını birleştirebiliyordu. Bu onu sevindirmişti ama Hazel'ın uyanması yanında tamamen önemsizdi. Onun yanına koşup elini tuttu ve ona gülümsedi. Sonra da bir ses duydu.

Arkasını dönünce Vincent onu alkışlıyordu. "Bravo!" dedi. "Sonunda gerçek potansiyelini anlayabilmiş bir rakip. Biraz eğlence. Sonunda! Pekala, üzgünüm ama bu da yeterli değil. Fazlası gerek, hepinizden." Sonra da o ellerden daha fazla çıktı yerden.

"Sakın onlara değmeyin." Diye uyardı bizi Annabeth. "O eller Hades'in bir ruhu almak istemesiyle oluşur. Ölümlüler için tek dokunuş ölümcüldür. Melezler içinse sadece yaralıyor ve yavaşça hayat enerjisini falan emiyor. Hazel'dan gördüğü söylüyorum ama yine de çok tehlikeliler ve uzun süreli temas sizi öldürebilir. Dikkatli olun."

"Yani Hades bir ruh istediğinde bunlar devreye giriyor demek." dedi Percy. "Peki neden bu herif de bunları çağırabiliyor?"

"Ben bile onları kullanamam." dedi Nico. "Bu çok ileri bir güç, daha önce bir melezin bunları kullandığını görmedim."

Harika umut aşılıyorlardı gerçekten de. Yani yenilmesi neredeyse imkansız bir düşman var ve siz de harika umut aşılıyorsunuz. Sağ olun ya..

Derken gökyüzünde bir şey ışıldadı. İlahi bronzdan olduğu belliydi. O şeyin üstünde de iki kişi vardı. Bronz şey dalışa geçti ve tanıdık bir ses "Sakin olun hanımlar, babacık geldi." dedi

O şeyin kuyruğu varmış herhalde ki onu Vincent'a geçirdi. Vincent yere yığıldı ama kalkması bir oldu. Derken o şey katran gibi bir şey fışkırttı ve alev püskürttü. Vincent cayır cayır yanmadı ama artık orda da değildi. Arkadan fırladı. "Siz adil oynamıyorsunuz ama. Neyse, sonuçta oyun vakti sona erdi, tekrar görüşeceğiz Jackson, hazırlansan iyi olur." dedi ve bir anda mosmor parıltılar saçtı. Parlama bittiğinde orada biri yoktu. Nico da onun burada olmadığını söyledi.

Herkes gözünü ejderhaya dikmişti. Üzerinde ise bi kızla erkek tartışıyordu. Erkek kapüşonluydu ve kimse kim olduğunu anlayamadı. Kız normal giyinmişti.

Percy öne çıktı ve "Aman tanrılarım, Kalipso? Bu sen misin? O zaman yanındaki de.."

Çocuk kapüşonu indirdi. Herkeste aynı ifade vardı. Mutluluk, şaşkınlık ve biraz da öfke.

"Leo!" diye haykırdı Jason. "Sen nasıl..?" diyecek oldu ama Leo sözünü kesti.

"Nasıl mı hayatta kaldım? Cevap basit, yaşayan efsane olmak bunu gerektirir." dedi ve o gıcık sırıtmasını yaptı.





Güneşin YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin