...bunu anlatmalı mıyım, inanın bilmiyorum. Belki de bunu sadece pişman olduğum şeyleri telafi etmek için yapıyorumdur. Ama bunu kimin anlattığının bir önemi yok.. Bilmelisiniz. Enis, Vera. Çocuklarım. Anneniz ve babanız aslında sandığınız kişiler değil. Biz sizin olduğumuzu bildiğiniz kişiler değiliz. Ve bununla gurur duymuyorum, aksine yıllardır biz kimiz sorusundan kaçıp durduk. Daha da kötüsü sizi de peşimizden sürükledik. Yıllarca ülke ülke gezdiniz, çoğu zaman bizim yüzümüzden sevdiğiniz insanlardan koptunuz, özür dilerim. Şimdi her şeyi anlatmadan önce, sizden son bir ricam var. Bunu ne olursa olsun, babanıza göstermeyin. Eğer bu yazıları okursa büyük ihtimalle defteri alacak ve sizin bunları bilmenizi engelleyecektir. Ona izin vermeyin. Sizi çok seviyorum.
-Yargı Duman, anneniz..Şimdi her şeyin başına dönelim. Bundan çok önce, sizin yaşlarınızdayken. Hatta çok daha küçükken tanıştık babanızla. Ama romantik tanışmalardan değildi bizimkisi, babanız ve yanında duran 5 yaşındaki yaşıtı o beyaz otomobilin arkasında birbirine sığınmış halde otururken, bir adam beni de onların yanına fırlatmıştı. O an için sadece korktuğumu hatırlıyorum. Oradaki tüm çocuklar korkuyordu. Hiçbirinin yaşı 3 veya 6yı geçmeyen bi dolu çocuk o beyaz otomobilin arkasında sadece bizi götüren adamların kim olduğunu düşünüp korkuyorduk. Uzay'la ilk o zaman konuşmuştuk işte. Babanızla. Bana adımı sorduğunda korkudan hiçbir şey söyleyememiştim önce. Sonra cebinden küçük bir oyuncak parçası çıkarıp bana vermişti. Yanındaki çocuk da beni izliyordu. O da Dora'ydı. Belki bu adı birkaç kez duymuşsunuzdur bizden. Babanızla kavga ederken kapımızı dinlediğinizi biliyorum. Belki de bu okuduklarınız kavgalarımızı anlamanızı sağlar. Emin değilim, her neyse. İşte biz üç küçük çocuk bir otomobil arkasında sarılarak yolculuğumuzu yapmıştık o gün. Annelerimiz nerde? Nereye gidiyoruz? Acaba ağlarsam şu koca adam bana bir şey yapar mı? Bu sorularla tamamlanmıştı varışımız. İndiğimizde ise karşımızda büyük bir bina duruyordu. Ama burada hiç ağaç yoktu? İnsanlar neredeydi? O an sadece etrafta bir park ya da uçan baloncu aramıştım çünkü beklediğim şey bu bina değildi. Ama şunu bilmiyordum ki artık hayatım parkta oynayıp, annesine uçan balon aldıran bir çocuktan çok daha farklı olacaktı.
İlk gün sadece içeriyi gezdiğimizi hatırlıyorum. İnsan yaşlandıkça en hatırlanası pislikleri bile unutuyor ya, hayret. Yıllarımın orada geçtiği o binayı ilk kez o zaman görmüştüm. Sonrasında kalmaya mahkum edileceğim barakamsı odayı o gün görmüştüm. Adamlar getirdikleri çocukları sıraya dizmeye başladılar önce. Sonra sıra sıra gruplara ayırdılar ve her bir grubu farklı biri alıp götürdü. Gruplama yapan adam bize doğru geldiğinde Uzay'ın koluna sıkı sıkı sarıldığımı hatırlıyorum. Sıra bize geldiğinde o da beni ve Dora'yı bırakmamış, adam da bizi ayıramadığı için aynı gruba almıştı. Bizimle birlikte bir kız ve bir erkek çocuğu da adamı takip ediyordu. Çok sayıda zindan görünümlü demir parmaklı içi karanlık yerin yanından geçtiğimizi hatırlıyorum. Belki de o kadar karanlık olmasının sebebi gerçek pislikleri orada saklamalarıydı. Ama şimdilik sadece en başını anlatabilirim. Yorgunum çocuklar, her zamankinden daha halsizim bu sefer. Vücuduma verilen zehirden midir, yaşadığım şeyleri tekrar hatırlamak ağır geldiğinden midir bilmem, başım ağrımaya başladı. Tahminen birazdan beni götürecekler ve anlatacağım şeyler yarım kalacak, ama korkmayın bunu tamamlamadan bırakmayacağım. Madem vakit az, biraz hızlanalım. Zindanlardan bahsetmiştim değil mi? Ah, evet. Çok geçmeden bizi de demir parmaklıklı ama diğerlerine nazaran daha aydınlık bir odaya aldılar. İçeride beş yatak, biraz oyuncak ve birkaç aburcubur paketi dışında pek bir şey yoktu. Ben 4 yaşındaydım. Dora ve Uzay 5. Sonradan, yanımızda gelen kız ve erkek çocuklarının da 6-6,5 yaşlarında olduğunu öğrendik. Adam başımızdan ayrıldıktan sonra etrafı daha dikkatli inceleme fırsatım olmuştu. Arkadan birçok çocuğun ağlayış sesini duyuyordum. Tahminen hepsi annelerini arıyordu. Dora ve Uzay hala birbirine sokulmuş bir şekilde durumu anlamaya çalışıyordu. Odadaki kız dizlerini karnına çekmiş ağlıyor, gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde küçük elini yumruk yapıp yanağındaki göz yaşlarını temizliyordu. Çocuk ise odayı geziyordu. Sanki bir şey arıyordu ama bir süre sonra yere oturdu. Bir şeyler yedi ve uyudu. Ağlamadığı için midir nedir, çocuğun yaptığı her şey bana tuhaf geliyor, ilgiyle izliyordum. Bir süre sonra uyuyakalan Uzay'ın yanına gittim ve bende uyudum. Böylece birinci gün bitti. Ama asıl gerçek, ikinci gün kendini gösterdi bize.
Ertesi gün, saat öğlen iki gibi bir çığlık sesine gözlerimi açtığımı hatırlıyorum. Demir parmaklıkların arkasından çıplak bir kadın bize doğru bakıyor, çığlık atıp tuhaf hareketlerde bulunuyordu. Biz ise şaşkınlıkla onu izliyorduk. Durmadan çığlık atıyor, demirleri tutup kendine doğru çekiyor ve vücudunu tuhaf bir şekle sokuyordu. Hatırladığım kadarıyla sarışın bir kadındı. Bembeyaz tenli ve çok zayıftı. Damarlarının göründüğünü hatırlıyorum. Bileklerinden başlayıp kemiklerinin en üstüne kadar yükselen mor ve yeşil kablolar gibi damarlar.. Hepimiz odanın diğer ucunda korkuyla izlerken belki de etkilendiğim tek şey o kablo gibi damarlardı. Kadın bir süre öyle devam etti ve beyaz önlüklü birkaç kişi geldi. Ellerindeki iğneleri kadına sapladılar ve geri çekildiler. Kadın parmaklıklara tutuna tutuna yavaşça yere kaydı ve hareketsizleşti. Gözleri hafif aralıktı, bize bakıyordu. Tamamen sakinleştikten sonra önlüklü insanlar onu alıp sedye gibi bir şeye koymuştu ve uzaklaşmıştı. Bunun gibi bir olay bir daha yaşanmadı, yaşandıysa da hatırlamıyorum ama hergün öğle vakti saat ikide bu çığlıkları duyduk. Aşağıdan gelen bir sesti ve yankılanarak bize doğru çıkıyordu. Artık tek yapabileceğimiz şey hergün bu seslerle uyanmaya alışmaktı. Çok sonradan da anlayacaktık ki, burası insanüstü deneyler yapan ve ilaç test eden bi psikopatın gizli zindanıymış. Gitmeliyim çocuklar, ama daha çok şey yazacağım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
D0Ra
Kısa Hikaye...bunu anlatmalı mıyım, inanın bilmiyorum. Belki de bunu sadece pişman olduğum şeyleri telafi etmek için yapıyorumdur. Ama bunu kimin anlattığının bir önemi yok.. Bilmelisiniz. Enis, Vera. Çocuklarım. Anneniz ve babanız aslında sandığınız kişiler d...