Araba otobanda olağan hızıyla ilerliyor ve Yade farkında olmadan hızını artırırken öfkeden kuduruyordu. Başına gelenlere inanamıyordu. Bu olanlar adil değildi. Yade böyle bir şeyi hak etmemişti.
Tam bir hafta evvel her şey nasıl da yolundaydı. Hayatı nasıl da güzel ve düzenliydi! Şimdi ne yapacaktı?
İç çekerek direksiyonu daha sıkı tuttu. Vizelerin ardından pılını pırtını toplamış ve baba evine doğru yola çıkmıştı. Üniversitenin son yılında, özgürlüğün doruklarında mutlu bir genç kızken bu hale düştüğüne inanamıyordu. Yavuz nasıl bunları yapabilirdi? O çirkin kelimeleri nasıl bir araya getirir ve canını bilinçli olarak yakabilirdi?
Her şeyin nasıl bu hale geldiğini soracak olsalar, cevap bile veremezdi. Her şey güzeldi, iyiydi, yolundaydı. Yoksa değil miydi?
Bir kez daha iç çekti. Ağlamıyordu, ağlayacak da değildi. Onu inciten biri için ağlamak gururuna pek de iyi gelmezdi. O sadece öfkeyle bağırıp çağırmak istiyordu. Yavuz'un canını yakmak da fena olmazdı. Ancak şiddet ne çözümdü ne de hiddetini dindirmek için yeterliydi.
Şimdi yola odaklan, diye düşündü. Derin birkaç nefesin etkisiyle sakinleşmeye ve o günün korkunç anılarından sıyrılmaya çalıştı. Araladığı camdan süzülen rüzgârın da etkisiyle öfkesi biraz yatışmış, araba da bu sayede normale yakın bir hıza kavuşmuştu. Her şeyi halledecekti, yapabileceğini biliyordu. Annesi, babası ve özellikle de halası ona iyi gelecek ve hatta tüm bunları öğrendiklerinde yardım etmek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Evlerine kısa bir mesafe kaldığında babasının pimpirikli haline karşı ilk kez şükran duyduğunu hissetti. Efe Karaman'ın koyduğu mesafe kuralları gereği Yade'nin üniversite için gidebileceği en uzak şehir Kocaeli'ydi. Bu açıklama ilk duyduğunda neredeyse çığlık atıp tepinmesine yetecek kadar çok öfkelendirmişti Yade'yi ama babası sözünden dönecek değildi. Yade uzaklara gidemezdi. Yade tüm dünyanın saldırmak, rahatsız etmek ve canını yakmak için beklediği narin bir kız çocuğuydu ve haliyle gidemezdi. İtirazları reddedilmiş, isyanları gerip tepmiş, evlerine yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan özel üniversiteye gitmekle tehdit edilmiş ve nihayetinde babasını dinleyip kuralı kabullenmek zorunda kalmıştı. Kocaeli'yi ilk tercihine yazmış; ailesinin bulduğu, okula yakın bir daireye yerleşmiş ve onlara Yade çağırmadığı müddetçe -ki mezuniyete kadar çağırmayı o gün de düşünmemişti- Yade'nin yanına gelme yasağı koymuştu. Yade elbette ki evine gidip geliyordu ancak ailesinin gelip onu rahatsız edebilme hakkı ellerinden alınmıştı. Tabii bu mesafe işinin güzel bir yanı daha vardı, Yade nihayetinde ehliyetini özgürce kullanma hakkı da kazanmıştı. Yıllardır kaza yapması için onu bekleyen trafik canavarlarının hayali varlığı sebebiyle kısıtlanmasına rağmen, eve sık sık gelmesini isteyen babası bir huyundan daha taviz vermek zorunda kalmıştı.
Velhasılıkelam, şimdi evine bu kadar kısa sürede ulaşabilmesi babasının mesafe kuralı sayesindeydi ve Yade ilk kez bu duruma şükretmekteydi.
Avrupa Yakası'nın bir ucunda, ona göre İstanbul dışında kalan evlerine ulaştığında yorulduğunu hissedebiliyordu. Arabayı park edip indiğinde omuzlarını ovalayarak ağrısını dindirmeye çalıştı. Öfkeyle kalkan gerçekten zararla oturabiliyordu. Onca birikmiş kızgınlığın üzerine gaza basıp eve gelmek vizelerin etkisiyle çökmüş bedenine fazla gelmişti.
İki katlı, yuva hissini veren evlerine bakarken gülümsemeye zorladı kendini. Azıcık bir üzülme belirtisi gösterse babası her şeyi fark eder ve bu yorgun haliyle ona açıklama yapmak, iyi olduğunu ispatlamak, Yavuz'u buraya getirip azarlatmak ya da daha kötüsü arabaya atlayıp Yavuz'u mahvetmeye giden babasının peşine takılmak zorunda kalabilirdi. Şimdi bunların sırası değildi, birkaç gün kafasını dinlemek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Bir Zaman Meselesi
Roman d'amourYade, acı bir ayrılığın sonrasında kendini bir çıkmazın içinde bulur. Aşağılanmış, kırılmış ve özgüvenini yitirmiştir. Ama kardeşi Mahir'in arkadaşı Asaf'la karşılaşmaları içine bir umut ışığı düşürür. Kaybettiği özgüvenini Asaf sayesinde yeniden k...