MELEK

81 11 2
                                    

19 Haziran
Mutluluktan öleceğimi sanmıştım. Hattğa atığım, kocaman, sahte değilde, gerçek, içten olan kahkalarım yüzünden çenemin kırılacağını sanmıştım.
Gerçekten.!
Ama asıl komik olan, şuan bulunduğum oda, yaşadığım dünya, lanet olası evren. Gri, soğuk, hissiz ve biraz küflenmiş. Tıpkı benim gibi.
Kendi yaratığım dünyada bile yanlızım.
Kahretsin.!
Asla ama asla eskisi gibi biri, yada istediğim kişi olamayacağım. Bütün bedenim, kalbim, benliğimin paramparça olduğunu hissediyorum. Herşeye karşı ilgimi kaybediyorum.
Tanrım. Kendi benliğimde kayboluyorum.

Harika bir planımız vardı. Eve girip kızın saçını kesicektik, Mert'in dediğine göre saçına çok önem veriyormuş saçları olmazsa yıkılırmış felan. Bizde elimizde traş eleti ve makasla eve gittik. Uyanmasın diye de Mert onu bayıltıcaktı. Yüzümüzü siyaha boyamıştık, daha doğrusu Mert ve Tuana boyamıştı bende onlara onaylamaz bir şekilde bakmıştım. Sonra bir ajan gibi giyindik ve akşam saat sekiz civarında kızın evinin önünde hazır bir şekilde bekliyorduk. Gecenin ilerleyen saatlerinde evin bütün ışıkları kapandı ve heryeri sesizlik kapladı. Bizde uyuduklarını düşünerek eve yaklaştık sesizce. Tam bir süikastçi tarzında evin demir kapısına atladıl ve balkondan kızın penceresine tırmandık. Herşey mükemmeldi plan hazırlıklar, ama kimse korumaları plana dahil etmemişti.
⭕⭕⭕
Tuana Mert ve ben başımız yerde bir şekilde karakolda bekliyoruz. Demir Bey geldi ve herşeyi halledeceğini söyledi. Mert'e onun burda ne işi olduğunu sorduğumda kuzen olduklarını ve şuan annesi gil yurt dışında oldukları için onu Demir Bey'e emanet ettiklerini söyledi. Şaşırmıştım yani kuzen olduklarını duyduğumda. Dış görünüşleri olsun, davranışları olsun herşeyleri zıttı. Demir Bey ve avukat komserin odasından çıktılar. Yanımıza gelsiklerinde elini sıkıştılar, avukat  baş selamı verip yanımızdan uzaklaştı. Demir Bey gözlerini kapatıp derin bir nefes verdi. Mert'e dönüp "dinliyorum" dedi sakince. Dikkatlice ona baktım, farklıydı. Ben onu buraya gelip küfürler yağdıracağını felan sanmıştım, ama o sadece olanları anlamaya çalışıyordu. Mert bir şey demeyince kafasını iki yana sallayıp  bana döndü. Bende bir şey diyemedim, ne diyecektim; sırf intikam için kızın saçlarını kesecektik diyemezdim. Yapmaya çalıştığımız şey çok saçmaydı. Mert kafasını kaldırıp "onu seviyordum ve beni aldatması gururuma dokundu" dedi ve tekrar kafasını yere eğdi "aslında kötü bir niyetimiz yoktu" diye fısıldadı. Demir Bey kafasını sallayıp bize döndü, anlaşılan kızmamıştı. "Peki siz" dediğinde Tuana "Mert'e bir iyilik borcum vardı" durdu ve etrafını gösterdi "ama gördüğüm kadarıyla iyilik herzaman ödüllendirilmiyor."  dedi. Genç patronum "anlıyorum" duraksadı "ama iyilik ve kötülük ayrılmaz bir ikilidir, siz iyilik yaptığınızı zannedersiniz ama başkasına göre kötülük yapmış olursunuz" dedi ve "aksine siz iyilikte yapmıyordunuz" diyerek cümlesini tamamladı. Haklıydı iyilik ve kötülük ayrılmaz bir ikiliydi, tıpkı siyah ve beyaz gibi. Demir Bey önümüzden çekilip "evlerinize" deyip kafasıypa çıkışı gösterdi. Mert önde Tuana onun arkasında bende Tuana'nın arkasında çıkışa doğru ilerlerken kolumdan tuttu. Ona doğru döndüm, aramızda bir kafa boy farkı vardı. Bakışlarımı yukarıya çıkartıp gözlerine baktım. Yukarıdan bana bakan gece karanlığı gözler hem suçlayıcıydı hemde kınayıcı. "Yarın şirkette mesaiye kalıyorsun, önemli bir toplantı var onun için hazırlık yapacaksın" dedi otoriteli ve soğuk bir sesle. "Peki Demir Bey" diyebildim sadece. Kafasını sallayıp çıkışa doğru ilerledi. Arkamı dönüp onu gidişini izledim. Geniş omuzlar, yapılı bir vücut ve asla ödün vermeyen kendinden emin adımlar. Onu daha önce görmüş gibi hissediyordum, ama sadece hissediyordum. Gözden kaybolduğunda duvardaki beyaz saate gözüm takıldı. Çoktan gece yarısı olmuştu. Bende adımlarımı çıkışa doğru yönelttim, bir yandanda Tuana'ya bakıyordum. Nereye kaybolmuştu? Telefonumu çıkartıp onun numarasını tuşladım  ikinci çalışta cevapladı "efendim" ben "neredesin?" " taksideyim seni Demir Bey'le konuşurken görünce seni eve bırakır diye düşündüm, sen hala karokaldamısın yoksa?" ben " hayır, neyse yarın görüşürüz" diyerek konuşmayı sonlandırdım. Hala karakolda olduğumu söyleseydim geri gelirdi deli kız. Dışarıya çıkıp etrafa baktım, eve pek yakın sayılmazdım ama uzak olduğumda söylenemezdi. Hava hafif sisliydi ve yağmur atıştırıyordu. Yürümeye başladım. Herzaman cebimde bulunan kulaklığımı çıkartıp kulağıma taktım ve rast gele bir şarkı açtım ve notaların bedenimi sarıp ısıtasına izin verdim.

Yüzüme bak bu kez
Elimi tut ve gittme
Bana ne yalanlar söyle
Ama yüzüme bak bu kez
Ne değeri var böyle öldükçe
Göz yaşını sil
Dayanamam seni böyle gördükçe
Sırtını dönme söylersen söyle
Ama yüzüme bak bu kez

Binlerce sebeb binlerce bahane
Çekip gitmek için bekliyorum daha ne
Bi virüs gibi girdin kalbime
Bi virüs gibi girdim ciğerlerime

Sonumuz yok bu oyun böyle giderim bu elimde ölmek
Kalbimi tut ve dinle
Ama yüzüme bak bu kez
Ne gurur ne nefret hiçbiri umrumda değil
Ben hepsini unuttum seni tanıdığımdan beri
Şu mahvolmuş ruhumu avutmak için
Yüzüme bak bu kez

Binlerce sebeb binlerce bahane
Çekip gitmek için bekliyorum daha ne
Bi virüs gibi girdin kalbime
Bi virüs gibi girdin ciğerlerime

Şarkı bittiğinde eve gelmiştim kapıya yavaşca yaslanıp anahtarı sesiz bir şekilde takıp çevirdim. Büyük ihtimalle annem uyumuştu ve onu uyandırmak istemiyordum, zaten zor uyuyordu. İçeri girip derin bir nefes verdim. Eğilip ayakkabılarımı ve montumu çıkardım. Annemin odasına doğru ilerledim. Kapısı hafif aralanmıştı. Kapının gıcırdamamasına özen göstererek içeri girdim. Annemin yatağına doğru ilerledim, çekmecenin üzerinde duran babamın fotoğrafı gözüme ilişti. Yine ağlıyarak uyumuştu anlaşılan. Yanına gidip ona doğru eğildim ve saçlarına kısa bir öpücük bıraktım herzaman babamın yaptığı gibi. Doğruldum ve karşımda huzurla uyuyan meleğe baktım, "iyi geceler anne" diye fısıldayıp odadan çıkıtım.  Kendi odama geçtim direk üstümdekilerden kurtulup kendimi yatağa attım. Malum yarın uzun bir gündü.

KANLI KASIRGAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin