Part 12 : Ciddi Olamazsın

34 1 0
                                    

Gözleri yavaş yavaş açılmaya başladı. Bugün onun için yepyeni bir başlangıç olacaktı. Tabii ki kafasındaki "Ne zaman bu yerden kurtulacağım?" sorusu da yok değildi. Ama kendisini kurtaran bu adamın istediğini de yapmak mecburiyetinde olduğunu düşünüyordu. Salona doğru indiğinde uzun bir kahvaltı masasıyla karşılaştı, baş köşelerde iki tane sandalye vardı. Masanın etrafında bekleyen üç hizmetçi de cabasıydı. Daniel, böylesine bir zenginlik karşısında dilini yutmuştu. Normal bir ikinci kaptan nasıl bu kadar büyük servete sahip olabilirdi. Luis Barnes kendisini masaya davet etti, Daniel karşı baş köşeye oturdu. Çok zengin bir sofra karşısındaydı, yavaş ve sakince yemeye başladı. Yemek faslı bittikten sonra, Barnes'ın ağzından ilk cümle dökülmeye başlamıştı, "Madem karnımızı doyurduk, biraz da çalışalım." dedi. Beraber dışarı çıktılar, tarlaya doğru yürümeye başladılar. Tarlaya geldiklerinde, Barnes, elinde aldığı kazmayı Daniel'a uzattı. Daniel'a tarlayı işlemeyi öğretmeye başladı. Çabuk kapmaya çalışan Daniel hata yapmamaya gayret gösteriyordu. Barnes bu çocuğun bu kadar yetenekli olmasına bayılıyordu. İki üç gün içerisinde Daniel, tarla işlemekle ilgili herşeyi kapmaya başlamıştı. Hatta Barnes yorulduğu zamanlar bile durmaksızın çalışıyordu. İnanılmaz güç toplamaya başlamıştı, bazenleri nefesi kesildiği oluyordu ama çok nadir pes ediyordu. Günlerce çalışıyorlardı. Bu işi bütün yıl yapan siyahi bir yardımcıları da vardı ismi Kaikura olan bu genç adam. 2 sene önce Zambiya'dan İspanya'ya sığınmış ve ona  Luis Barnes sahip çıkmıştı. Hem İngiizceyi hem de İspanyolcayı ana dili gibi konuşan bu genç ve güçlü adam başlardaki soğuk tavırlarına rağmen, Daniel ile çok yakın arkadaş olmuştu. Birgün Barnes şehire gittiğinde ikisi de dinlenme molalarındaydı ve aralarındaki sohbet Daniel'ı çok etkilemişti;

"-Hey baksana Tom, bulutlar hiç sevmiyorum.

-Neden ?

-Bulutlar çok beyaz, benim tenimde çok siyah. Herşey biraz renkli olmalı. Eğer rengim sizin gibi olsaydı insanlar bana iyi davranırdı. Bu köy dışında kimse beni sahiplenmiyor. Oysa ki tek istediğim dünyayı dolaşmak. Yeni insanlar tanımak.

-Bunun imkansız olduğunu neden düşünüyorsun. Yola çıkıp kendi kaderini kendin çizmelisin.

-Bilmediğin şeyler var Tom, bilmediğin şeyler."

Frank Malone, sonunda North Carolina kıyılarında demir atmıştı. Kendisini bekleyen polisten haberi olduğu için gizli yollardan kaçmaya çalışıyordu. Ancak buna fırsat bulamadan John Right, Frank Malone'u yakaladı. "Merhaba" diyerek sohbete girmişti. Daha sonra cevap beklemeden konuşmaya devam etti; "Seni o kadar uzun zamandır bekliyorum ki sohbet edecek vaktim yok. Amerika adına sana soruyorum Daniel nerede?" Hiçbirşey bilmiyormuş gibi davranan Frank Malone; "Neden bahsettiğini anlamıyorum. Daniel kim?" John Right o anda Frank Malone'a sert bir yumruk attı. "Benimle dalga mı geçiyorsun? Bu işte tamamen senin parmağın var, bütün görgü tanıkları seni gösteriyor." dedi. Daniel'ın resmini gösterdi ardından. "Bu çocuk senin gemindeydi kaptan, bana oyun oynama." Frank Malone'da polisi onaylayarak; "Evet, ama ismi Tom'du. Daniel değildi." dedi. John Right hala daha sinirliydi; "Her ne cehennemse ismi, bana bu çocuğu nereye götürdüğünü söyle, yoksa seni tutuklarım." dedi. Gerçi tutuklama hakkı yoktu, ama konuşturmak için blöf yapıyordu. Kaptanda cevap verdi, "Aa, evet Danimarka'ya gittik, onu orada indirdim. Daha da haberim yok, lütfen çekin ellerinizi boğazımdan." dedi. John Right istediği bilgiyi öğrenmiş. Çok yakında soluğu Danimarka'da alacağını biliyordu.-

The Last StepsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin