"Pekala," dedim derin bir nefes alarak. "Bana dün gece yemeğin nasıl geçtiğini anlatmayacak mısın?"
Karşımda beni umursamaz bir tavırla süzen Yaren kaşlarını kaldırdı. "Hayır, anlatmayacağım. Gelseydin," dedi.
Tabi ki ona dün gece olanlarla ilgili hiçbir şey anlatmamıştım ve anlatmayacaktım da. Bu konu hakkında az şey bilen kazanıyordu.
"Gerçekten kendimi gelecek kadar iyi hissetmedim," dedim kendimi savunmaya çalışarak.
"Peki, peki," dedi ve gözlerini benden çekip etrafı inceledi. "Ama en azından bana neden burada, Rüzgâr'ın evinde, kalmaya başladığını anlatabilirsin."
Ah işte şu an çalışmadığım yerden sormuştu. Sabah Rüzgâr işe gittikten sonra Yaren'i buraya çağırırken bana sadece dün gecenin detaylarını anlatır diye düşünmüştüm. Çünkü o Yaren'di, mesele Berkay'sa onu arayıp Mars'a çağırsanız da gelir ve neden orada olduğunuzu sorgulamadan size neler yaşadığını anlatırdı. Ama bu sefer böyle bir tavır takınmamasının iki nedeni olabilirdi.
Birincisi dünyanın merkezinde Berkay'ın olmadığını çözmüş olabilirdi ya da ikincisi dün gece beklediği kadar iyi geçmemiş olmalıydı.
Aslına bakarsanız birinci olasılığa pek ihtimal vermiyorum çünkü Yaren bu kadar büyük bir düşünce evrimini bir gecede tamamlayabilmiş olamaz. Düzeltiyorum, Berkay'la iyi ya da kötü birlikte geçirdiği bir gecede.
Sorusuna verecek de bir cevabım yoktu. O yüzden ben de konuyu değiştirmek için hamle yaptım.
"Deniz de gelmiş miydi dün akşam?"
Yaren gözlerini devirdi ve "Evet, gelmişti. Şimdi bana neden burada kaldığını söyleyecek misin?"
"Ah, evet söyleyeceğim," dedim ve derin bir nefes aldım. "Peki, Berkay ne giymişti? Senin şu çok beğendiğin siyah kordonlu saati de takmış mıydı?"
"Hayır, takmamıştı. Öküz işte." dedi sitemle.
Doğru yoldaydım.
"Sen sinirli görünüyorsun hala?"
Derin bir nefes aldı. "Çünkü sinirliyim. Dün gece Deniz de gelmişti ve Berkay'la ikisi bütün gece 'Yok Fenerbahçe bu sezon ne olacak, yok Beşiktaş da iyi gidiyor, yok ya bence kesin şampiyon Cimbom,' gibi tonla şey konuştular ve ben hiçbirinden hiçbir şey anlamadan öylece oturdum."
Yaren'in söylediklerinden sonra onu yalnız bıraktığım için kendimi az da olsa suçlu hissetmeye başlamıştım ama şu an odaklanmam gereken bu değildi.
"Ne yani Berkay'la hiçbir şey konuşamadınız mı?"
"Hayır, konuşamadık. O da yetmiyormuş gibi zaten bizden önce ayrıldı yemekten. Son yarım saat Deniz'le ikimiz oturup tatlı yedik 'baş başa'," dedi. 'Baş başa' ikilemini telaffuz ederken parmaklarıyla havada bir tırnak açmıştı.
Sıkıntıyla bir nefes verdim. "Anlamıyorum," dedim. "Berkay, neden böyle davranıyor."
Yaren alayla güldü. "İşleri varmış paşamızın," dedi ve gözlerini devirdi. "Artık ne işi varsa, söylemediği..."
Onun bu tavrına elimde olmadan gülümsedim.
"Ay, Güneş," dedi sitemle. "Gülme Allah aşkına, sinirlerim bozuk zaten."
Kendimi durdurmaya çalışırken özür diledim ondan.
"Of, tamam, neyse sen beni boş ver de neden buradasın sen? Kapıda da kocaman bir koruma ordusu..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uçurum
Teen FictionHer insanın hayatında uçurumlara yer vardır. Kimileri yaşadıkları sürece bir uçurumun kenarına gelip bir geri dönerler ama bazıları o uçurumların kenarında yaşarlar. En derin uçurumun; ölüm uçurumunun kenarında yaşanan bir aşkın hikayesi. Yaralı ruh...