2. Bölüm Şaşkınlık!

48 1 0
                                    

Ölüm genç kıza göre basitti, kan pompalayan bir organın durması, soluk borusunda kalmasıydı son nefesin.

Her bir hücre oksijen için çığlık atarken artık o çığlıkların bir bir susmasıydı.

Ellerin ve ayakların son bir umutla çırpınıp o umudunda boş kalmasıyla tükenmesiydi hareketlerin. İşte bu kadar basitti. Tâ ki şimdiye kadar.

Belki yüzlerce ölüm görmüştü 21 yıllık hayatında. Umrunda olmadan yitip giden yüzlerce hayat.

Ellerine suyla arınan yüzlercesinin kanı bulaşmıştı. Şimdi ise o berraklığın dahi silemeyeceği bir kan bulaşmıştı ellerine. Dostunun kanı!
Ama hiçbiri bu kadar ağır olmamıştı. Bu kadar acı...
Ve hiçbirinde yüreği böyle çarpmamış, böyle bir boşluk hissetmemişti.

Boşlukta süzülüyor, hiçbirşeyi algılamıyordu. Hazan yellerinin esmesiyle dalından kopup boşlukta süzülen bir yaprağa benziyordu. En ufak bir rüzgarda bile sarsılıp, yerinden oynayacak bir yaprak.

Geceleri, şehri ışıl ışıl görebileceği 31. kattaki dairesinin yatağında çarşaflarına sarılı haldeyken bunları düşünüyordu genç kız.

Can dostunu o karanlık ormanda kanlar içinde göreli 1 ay olmuştu. Saçma sapan esprilerini duymayalı, dostunun o cırtlak sesiyle attığı kahkahalarını duymayalı koskoca bir ay olmuştu.

Bazen kapısından sapsarı kıvırcık bir kafanın uzanacağını düşünüp kapıya umutla bakıyor, O sarı kafanın bir bardak suyla uyandırdığı günleri bile özlüyordu. Vanessa'nın yokluğuna alışmak çok zordu.

Bu bir aydır doğru dürüst konuşmuyor, yatağından zaruri ihtiyaçlar dışında çıkmıyordu.

Arkadaşları ise bu haline karışmıyor, yası için izin veriyorlardı genç kıza. Gerçi yakında kapısına dayanacaklarından da emindi. Fazla bile dayanmışlardı.

Artık toparlanması gerekti. Hem patronu Bercilak'ın verdiği sürede bir aydı ve hafta başında yani iki gün sonra iş başı yapması gerekiyordu.

İşi bir nevi dedektiflikle polislik arasındaydı. Xallochları bulup yok ediyordu. Ve burda, kendisini evine kapatmışken dışardaki kaos da hâlâ devam ediyordu.

Kendisinin yok etmediği her Xalloch,. masumları avlamaya devam ediyordu. Durdurulmadıkça da devam edeceklerdi.

"Xallochlar..." diye düşündü rahatsızca kıpırdanırken. "Kahrolası iğrenç yaratıklar!"

Xallochlar bir lanet gibi dünyanın üzerine çökmüşlerdi. Dur durak bilmeyen yıkım ekibi gibi dünyanın dört bir yanında her saniye bir cinayet işliyorlardı. Dış görünüşleri insanlara çok benziyordu. Hatta auralarını okuyamayan çoğu kişi bir insandan ayırt edemezdi zaten. Tâ ki Xallochlar avlarına saldırana kadar. İşte o zaman gerçek görüntülerini saklayamıyorlardı.

Yarım saat daha rahatsız düşünceleriyle boğuşurken kapısından gelen zil sesiyle arkadaşlarını ne kadarda iyi tanıdığını düşündü. Dudağında günler sonra gelen minik bir tebessümle birlikte.

Eh! Caroline olmayacağına göre kapıdakiler arkadaşlarıydı büyük ihtimalle.

  "Şımarık Caroline..." diye düşünürken çatılan kaşlarına engel olamadı. O küçük yosma akraba diyebileceği tek insandı malesef. Öz annesinden yıllardır haberi yoktu. Üvey Annesini ve babasını ise geçirdikleri trafik kazasında kaybetmiş bir tek akraba olarak üvey kardeşi Caroline kalmıştı. Başının belası Caroline.

Düşüncelerinde bile rahat yüzü vermeyen Caroline'ı beyninin en karanlık dehlizindeki mahzenine gönderip kilidi üzerine vururken, ard arda basılan zil sesiyle kapıyı açmak için ilerledi. Kapıyı açtığında ise şaşkınlığına engel olamadı!

ADARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin