İzmirin İşgali:Ölüm

95 5 0
                                    

(15 Mayıs 1919)Yunan gemileri alkışlarla İzmir rıhtımına geldi.Halk içi kan ağlaya ağlaya Yunan bayrağı sallıyordu efzon alayı yunan kızları arasından 08:55'de izmir rıhtımına indi. Türk halkı ölüm korkusuyla Yunanistanı överek bağırıyordu.Uğultulu karışık seslerin arasından sürekli aynı kelimeler insanların dudaklarından dökülüyordu."Zito Venizelos..."hava güneşliydi belki, ama Türklerin üzerinde kara bulutlar vardı Rumların coşkusu ve sevinci gözlerinden okunuyordu İzmirin işgali Yunanistan'da büyük bir coşkuyla karşılandı.Bu olaylar olurken Hasan Tahsin'in içi kan ağlıyordu kulakları hep aynı kelimeyi "Zito Venizelos" işitirken o kalbinde ve aklında farklı bir kelimeyi tekrarlıyordu bu acı ve kedere daha fazla dayanamıyordu gözleriyle gördüğü ve şahit olduğu bu olayları yüreğine sorduğunda düşmanın hançeri kalbine bir kez daha saplanıyordu. Hasan Tahsin baba yadigarı silahını evinden aldı ve Yunanistan bayrağı sallayan topluluğun yanına gitdi ve son gücüyle silahının namlusunu efzo askerine doğrulturken"Redd-i ilhak"diye bağırdı ve silahın tetiğine bastı kör kurşun yuvasından çıktı ve hızla efzo askerinin kalbine girdi aynı düşman askerinin osmanlının kalbine girdiği gibi.Yunan askerleri yaylım ateşi saçmaya başladı çaresiz teslim olmuş Türk askerlerini öldürüyor masum halka acımasızca gözünü kırpmadan ateş ediyordu kime ateş ettikleri önemli değildi ateş etmesinin tek nedeni silahın namlusunun ucundaki kişinin türk olmasıydı.artık "Zito Venizelos kelimesinin yerini Redd-i ilhak"almıştı artık bu kelime Türk'ün iradesiydi.Redd-i ilhak ,ateş sesleri,ve sızlanma seslerinin ardından daha acı bir ses geliyordu bu ses evladına ağlayan bir kadının sesiydi kollarında yaylım ateşi yüzünden ölen kızı boylu boyunca yatıyordu ellerinde kırmızı vardı sadece kırmızı nefes alamayan tek kişiydi bu cihanda ağlıyordu kırmızıya bulanmış ellerini yüzüne sürüyor ve elini yumruk yapıp göğsüne vuruyordu. Kızının ölü ama halâ sıcak bedenini kucağına aldı ve sendeleyerek evine yürümeye başladı artık hiç bir şey umrunda değildi arkasında öldürülen insanları çığlıkları ve o kör kurşunları bıraktı cihanın hepsi onun üzerine yıkılsa artık ne gam ne acıydı onun için asıl acı evlat acısıydı.evin içine girdi ve dizlerinin üstüne yüreğindeki o büyük acıyla yıkıldı sonra bir çığlık attı kafasını tavana kaldırarak ,gözlerinden yaşlar akıyordu kundaktaki Halime sesten acı bir şekilde ağlamaya başladı.Bir yandan annesinin bir yandanda Halimenin gözyaşları acı bir tabloyu anlatıyordu sanki.O kadın Dilruba'ydı işte o kadındı ağır yüküyle dizlerinin üstüne çöken.Dilruba halâ ağlıyordu kucağındaki Ayşenin kanlı bedenine baktı ve başını göğe bakarcasına tavana çevirdi ve dua etmeye başladı"Sana sığındım Rabbim gönlüme ferahlık aklıma selamet ver sen verdin sen aldın bu aciz kulunu sana isyan edenlerden sayma"dedi ve beyaz oyma işlemeli yemenini başına doladı ve Ayşenin sarı saçlarını son bir kez daha kokladı sadece acıyla kızının yüzüne bakıyordu bir masumun hakkına girilmişti bu gece ağlayarak kollarında duran Ayşeyi yere yatırıp üzerine beyaz bir örtü örttü ve başında dua etmeye başladı.

Gün ağırmaya daha yeni başlıyordu gökyüzü turuncu ve maviyle karışık bir renkte havaysa biraz soğuktu Dilruba kızının yanında boylu boyunca yatıyordu dün gece İzmir bir mezarlık olmuştu tam tamına dört yüz kişi ölmüştü insanlar ağlayarak ölüleri boş arazilere gömüyorlardı.Dilruba dün gece hiç uyumamıştı ve evindeki gaz lambasının ışığı hiç sönmemişti tıpkı diğer evlerde yanan ve hiç sönmeyen kor ateşi gibi.Halâ ağlıyordu zar zor ve sendeleyerek ayağa kalktı beşikte Halime uyuyordu Dilruba ona baktı ve tebessüm etdi artık onun tek yaşama sebebi kızıydı onu hayata bağlayan tek şey, içindeki bu ateş belki sönmiyecekti ama artık razıydı Dilruba,yaşarken yanmaya yürürken kızgın ateşlerde erimeye attığı her adımda bir kez daha ölmeye ve her rüzgarda savrulup kargaşa içinde boğulmaya razıydı razı olmasının tek nedeni kızıydı .Dilruba pencereden dışarıya baktı dışarıda ölen insanların yakınları ,ölüleri gömüyordu Dilruba bir anda ağlamaya tekrar başladı ve kafasını arkasına çevirdi kızı Ayşe boylu boyunca yatıyordu sanırım kızının kefene girme vakti gelmişti kızının ayaklarını bağladı ve çenesinin altından bir ipi kızının kafasının üstünden bağladı ardından örttüğü beyaz örtüyle kızını sarmaladı sonra kızının yüzüne bir daha baktı .Ayşenin yüzü şişmişti ve çürümeyede başlamıştı içindeki kan boşaldığından dolayı bembeyazdı sarı kaşları beyazlamış ve bedeni kokmaya başlamıştı.Dilruba konuşmaya başladı"Güzelim güzeller içinden bir tanem benim ay parçam bana kızma olurmu seni o rıhtımın önüne hiç çıkarmak istemedim ama askerler zorladılar.Toprağın altında üşüme diye kefenini sıkıca sardım.Orada korkma olurmu hep beni düşün çünkü ben hep seni düşüneceğim.Hep bir beyaz elbise isterdin ya ben sana alamadım ama sen şimdik istediğine kavuştun beyazlara girdinde melek oldun."dedi ve ayağa kalkarak pencereden birkez daha baktı gördükleri karşısında kaşlarını çatdı ve endişeyle Halime'ye baktı.

(16 Mayıs 1919)İzmirin işgalini duyan sekiz yüz yerli Rum ellerindeki taş ve sopalarla koşarak geliyordu teker teker evlere giriyorlardı Dilruba evinde silah olarak kullanabileceği tek şey olan çapa için kullandığı tırmığı eline aldı ve beklemeye başladı Rumlar Türklere çeşitli vahşetler uyguluyorlardı kadınlara tecavüz etmeye insanların kafasını taşla ezerek öldürmeye başlamış vahşetin dozunu birazdaha arttırmışlardı ve sıra Dilruba'yada gelmişti eve gözü dönmüş bir adam kapıyı kırarak girdi Dilruba sert bir şekilde adama elindeki tırmıkla vurdu adam biraz afalladı ama kendine geldiğinde Dilruba'yı öldürürcesine dövmeye başladı ve ardından kanına girdi tam o sırada Halime ağlamaya başladı adam elindeki taşla Halime'nin kafasına defalarca vurdu. Ve artık Halime ağlamıyordu. Adam ardından evi terk etdi Dilruba birkez daha evlat acısı çekiyordu...

Çeşitli işkencelerin ardından artık Türk'ler İzmir'i terk etmeye başladılar Dilruba'da yola koyulmuştu Ayşe'nin ve Halime'nin cansız bedenini bir yük arabasına koydu ve diğer göç eden Türk'lerle sonu gelmeyen ve umutların kör kurşunlarla köreltildiği bir yolculuğa başladı.Biraz ilerledikten sonra boş başakların dikildiği bir arazide göç eden insanların oluşturduğu kafile dinlenmek için durdu.Dilruba bu boş arazinin evlatlarını gömmek için iyi bir yer olduğunu düşündü ve Halime'yle Ayşeyi yük arabasından araziye taşıdı.ardından kazdığı çukurun içine onları gömdü bir yandan şiddetli bir rüzgar esiyor ve uzun başakları sola doğru eğiyordu Dilruba'nın beyaz oyma işlemeli baş örtüsü rüzgarda sallanıyordu Dilruba'nın bal rengi gözlerinden yaşlar rüzgarla birllkte savruluyordu.Ellerini açıp dua eden Dilruba başakların arasında bir umut tohumu gibi toprağa düşmüş filiz olup yeşermişti neden kendini öldürmediğini düşünüyordu neden? Neden ? Diye kendine sordu ama bu soruya cevap veremiyordu halâ hayatdan bir umut mu bekliyordu yada hiç bir amacı olmadığı için ülkesini korumak mı istiyordu gerçekten bilmiyordu kader ne yapmak istiyordu.

 Son Veda Kafkas #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin