Brenda'nın gözlerinin içine baktım, "Pekala." diyebildim. Diyebildiğim tek şey pekala olmuştu. Salona gittiğimiz zaman ne tür film izleyeceğimi sordu. Cevap vermedim.
Sadece gitmem gerektiğini söyledim.
Ona geldiğim gibi gitmem gerekliydi. Saat geç olmuştu, param yoktu ve karanlıkta yürümeyi sevmezdim ama düşünmem gerekliydi; tüm gece düşünmem ve yazmam gerekliydi.
Ona görüşürüz ya da kendine dikkat et demeden evden hızlıca çıktım. Ceketimi üzerime geçirdim ve ayakkabılarımı olabildiğince hızlıca giydim. Sonra koşmaya başladım çünkü biliyordum ki eğer orada daha uzun kalsaydım beni affetmesi için her şeyi yapardım. Beni affetmesini istiyordum fakat onun peşinden gidemezdim; kendimi onun için değiştiremezdim. Beni biliyordu, değişmem anlamsızdı.
Evime varmam oldukça uzun sürmüştü, kapıdan içeri girdiğim zaman ayakkabılarımı çıkartıp kendimi ceketimle beraber koltuğa attım. Oldukça yorulmuştum.
Brenda'nın peşinden koşmayacaktım. Onu seviyordum fakat o beni belli ki sevmiyordu. Onun peşinden gidersem, kendimi üzmekten başka hiçbir şey yapmayacaktım ve ben artık üzülmek istemiyordum. Brenda'ya kendimi bambaşka birisi olarak gösterme sebebim, beni tanımasıydı. Thomas bendim. Calum onların istediği kişiydi.
O an kafamdan vurulmuşa döndüm. Brenda aslında benim hakkımda hiçbir şey bilmiyordu. O sadece en sevdiğim şeyleri biliyordu. Beni tanımayı denememişti bile.
Beni tanıyan kim var ki, diye düşündüm. Ashton aklımdan geçen ilk isim oldu. Ashton beni tanırdı. Ashton, Thomas'ı tanırdı.
Telefonumu cebimden çıkardım ve Ashton'ı aradım.
"Hey," dedim. "bana gelebilir misin?"
Sorgulamadan, neyim olduğunu sormadan gelmeyi kabul etti çünkü biliyordu. Konuşmakta pek iyi değildim. Sadece şarkı söylerdik ve o benim ne hissettiğimi anlardı.
//
neler oldu neler,,, *sad face*