Final

1K 88 28
                                    

Brenda'nın kamerası açıldığında gülümsemesini bana bahşetti. Gülümseyişine gülümsedim. "Doğum günün kutlu olsun sevgilim!" Odanın kapısı açıldı ve Ashton, Brenda'nın yanında belirdi, kaşlarını çattı. "Beni bekleyeceğini söylemiştin!" Kameraya döndü, "Her neyse, doğum günün kutlu olsun kardeşim!"

Gülümsedim. Bu pek içten bir gülümseme değildi ilk başta ama Ashton gibi birisine sahip olduğumu anladığım için gülümsemem sonradan içtenlik kazandı. "Teşekkür ederim," dedim. Zaman farkları yüzünden burada geceydi ve biz Mali ile bunu çoktan kutlamıştık. "Neler yapıyorsunuz?"

Brenda omuz silkti, "Tatillere ne kadar kaldığını sayıyorum. Seni gerçekten çok özledim." Ashton onu onaylarcasına kafasını salladı. "Evet, ben de öyle. Sen ne yapıyorsun? Şarkı--"

"Aslına bakarsan bir teklif aldım," bunu onlara söylemek için bu anı beklemiştim. İkisi de gözleri ışıldarken ekrana bakarak dondu. İlk konuşan Brenda oldu, "Ciddi olamazsın! Aman Tanrım, seninle gurur duyuyorum."

Güldüm. "O kadar ciddi bir teklif değil aslında."

Ashton kıkırdarken bağırdı, "Saçmalama! Teklif almışsın işte. Ciddi olup olmaması kimin umurunda?! Git gide tanınacaksın. Hey, düşünsene en sevdiğin gruplardan birisi senin yazdığın şeyleri seslendiriyor. Dostum, çıldırırsın!"

"Bunu çok isterdim," gülümsedim. Ashton'ı gerçekten özlemiştim. Brenda'yı da öyle ancak onunla bazı şeyleri konuşmam gerekiyordu. "Ashton," dedim. "Brenda ile bizi biraz yalnız bırakabilir misin?"

"Tabii, kendine dikkat et. Seni seviyorum!" Odadan çıktıktan sonra kapıyı kapattı.

"Hey, sorun ne?"

Derin bir nefes aldım. Ona her şeyi anlatacaktım. O benim sevgilimdi, ondan hiçbir şey saklamamam gerekiyordu ancak ondan kendimi bile saklamıştım.

"Lütfen sözümü kesme, tamam mı?"

Kafasını sallayarak beni onayladı, meraklanmıştı.

"Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Konuşmamı planlamamıştım. Brenda, seni seviyorum. Yemin ederim, seni seviyorum. Seni sevmeseydim bu kadar şeyi göze alamazdım. Yazdığım şarkılar sensin, her sabah kalkma, her gece uyuma sebebim sensin. Beni değiştirdin. Bu kötü anlamda değil, bana sevmeyi sen öğrettin. Fedakarlığı öğrettin, endişeyi öğrettin. Seni gerçekten seviyorum ama kendimi sana anlatamıyorum. Gitme sebebim, sadece şarkı yazabilmek değildi; gitme sebebim duygularımdan emin olmamdı ve ben tüm duygularımdan emin oldum. Seni sevdiğimden emin oldum, güzelim. Sana kendimi anlatmaktan hep korktum, bundan ilişkimizin en başlarında da korktum. Koktum çünkü artık beni sevmeyeceğini düşündüm. Bunu, buraya geldiğimde saçma buldum. Sen beni ben olduğum için seviyordun ve fark ettim ki kendimi sana anlatmama hiçbir zaman gerek yokmuş. Sen zaten beni tanıyormuşsun. Bunu düşündüğüm için özür dilerim fakat seni kaybetmekten çok korkmuştum ve bundan hala korkuyorum. Sahip olduğum tek şeysin. Beni mutlu eden tek şeysin, Brenda. Seni seviyorum."

Kafasını kaldırdı ve bana baktı, gözleri dolmuştu. "Pekala, şimdi sen beni kesme ve sadece dinle. Ben de seni seviyorum. Bunu belli edemediğimi biliyorum ama elimde değil. Sevdiğimi gösterirsem, elimden kayıp gitmenden korkuyorum. Babamla olanları biliyorsun, o gitti. Ona ne kadar yalvarsam da o gitti. Ona sevgimi göstermeme rağmen o gitti. Senin de gitmeni istemiyorum. Belki şarkı yazamıyorum, gitar çalamıyorum ya da belirli bir yeteneğim yok ama yaşadığım hayatı sadece senin için yaşıyorum. Kendini bana anlatmadığını düşünüyorsun ama yanılıyorsun sevgilim. Belki sen anlatmadın ama gözlerin yaşadığın her şeyi anlatıyordu, hep düşünceliydiler.Tıpkı senin gibi, benim de sahip olduğum tek şey sensin Calum. Ne olur gitme, tamam mı? Seni çok seviyorum."

Gözlerimi gözlerinden hiç çekmedim, "Gitmeme izin verme."

//

Konuşmamızın üzerinden birkaç saat geçmişti ve hala görüntülü konuşuyorduk. Brenda ile birbirimize içimizde tuttuklarımızı söylemememiz çok iyi olmuştu.

Kahkahalarımızı sonunda durdurduğumuz da Ashton yüzünde gülümsemeyle bana baktı, "Hadi," dedi. "Bize bir şarkı söyle!"

"Bekleyin de gitarımı alayım." Yatağımın yanındaki gitarıma uzandım ve Brenda'ya baktım. "Seni seviyorum."

"Within a minute I was all packed up
I've got a ticket to another world
I don't wanna go
I don't wanna go
Some words are hard to speak
When your thoughts are all I see
"Don't ever leave," she said to me."

Aklıma bana gitme deyişi geldiğinde gülümsedim ve şarkıya devam ettim.

"When we both fall asleep underneath the same sky.
To the beat of our hearts at the same time.
So close but so far away.
She sleeps alone.
My heart wants to come home.
I wish I was, I wish I was beside you.
She lies awake.
I'm trying to find the words to say.
I wish I was, I wish I was beside you."

Karşımda Ashton yüzünü şekilden şekle sokup beni güldürmeye çalışırken, gülmedim ve gözlerimi Brenda'dan çekmedim. Gülersem her şey bozulacaktı.

"Another day and I'm somewhere new.
I made a promise that I'll come home soon.
Bring me back, bring me back to you."

Ashton'ın yaptıklarına dayanamayıp güldüğüm zaman Brenda da kahkaha attı ve sesinin tınısı beni rahatladı.

"Lanet olsun," Brenda güldü, "sesine aşığım." İçinde soğuk çayın olduğu bardağını hava kaldırdığında bilgisayar ekranında tokuşturduk.

Yirminci kez esnerken ona baktım, "Ben yatacağım," dedim. "çok uykum geldi. Sizleri seviyorum. Görüşürüz sevgilim ve görüşürüz dostum."

Brenda ile aynı anda birbirimize sarılıyormuşuz gibi yaptığımızda Ashton gözlerini devirdi.

"En yakın tatilde yanınıza geleceğim," dediğimde Brenda'nın gözleri ışıldadı.

Bu görüntüyü aklıma kazıyarak bilgisayarı kapattım ve kendimi yatağıma attım.

//

hi or hey

burada olduğunuz için teşekkür ederim, ne olursa olsun bana mesaj atabilirsiniz. sizleri seviyorum.

hikayeyi kütüphanenizden çıkartmayın derim, ek bölüm ekleyeceğim

catch fire:: c.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin