brenda: calum
brenda: gördüğünü biliyorum
brenda: aptallık ettim, biliyorum
brenda: çok üzgünüm
brenda: sen her şeyi benim için yaptın
brenda: bizi tehlikeye attın
brenda: ama ben senin için hiçbir şey yapamıyorum bile
brenda: seni hak etmiyorum
brenda: lanet olsun
brenda: o kadar bencilim ki
brenda: iyi hissetmek içi yanımda olmana ihtiyacım var
brenda: ve bil diye söylüyorum ki
brenda: sen benim için herkesten önemlisin.
Brenda'nın attığı mesajları görmezden gelmezden geldim ve odama doğru ilerledim. Ashton'ı aramıştım fakat ne zaman geleceğini bilmiyordum. Hatta Ashton'ı aramak doğru bir seçim miydi, bunu bile bilmiyordum çünkü Brenda'yı seviyor olabilirdi. Bunu umursamadım. Ashton benim en yakın arkadaşımdı ve benim sevgilimi sevecek birisi değildi. Eminim ki Brenda'nın o aptal arkadaşı tüm şeyleri yanlış duymuştur.
Gitarımı, bilgisayarımı ve şarkı yazdığım defterimi alıp salona yeniden indim. Ashton gelmeden önce burayı şarkı yazmak ve söylemek için uygun bir ortama çevirmeliydim.
Mutfağa gittim ve dolapları karıştırdım. Alışverişe gitmeliydim. Birkaç tane cips paketi bulunca onları kaseye boşalttım ve buzdolabından soğuk çayın olduğu şişeyi çıkarttım; alkol sevmezdim. Kaseyi, şişeyi ve iki tane de bardağı salondaki masanın üzerine bıraktım. Televizyonu kapattım. Birkaç tane tamamlanmamış şarkı sözleri buldum ve masanın üzerine kalemlerle birlikte koydum. Işığı biraz kısıp loş bir ortam oluşturdum. Böyle zamanlarda kesinlikle iyi şeyler ortaya çıkarırdık.
Tekli koltuğa oturdum ve Ashton gelene kadar birkaç şarkı dinlemeye karar verdim. Bilgisayarı dizimin üzerine koydum.
Üzülmeyecektim. Brenda için üzülmeyecektim.
Tamam, üzülecektim. Kendimi kandırmaya gerek yoktu. Onu unutabilirdim. Sonsuza kadar onunla olmayacaktım ve bir gün ayrılacaktık.
Onu seviyordum ama benim için çabaladığını bile göstermeyen birisinin peşinden koşup üzülmeyi istemiyordum.
Bilgisayardan All Time Low'un A Love Like War şarkısını açtım. Ashton gelene kadar müzik dinleyerek oyalanacaktım.
Heart's on fire tonight
Feel my bones ignite
It feels like war (it feels like war)
Love feels like war (love feels like war)
We go together or we don't go down at all (x3)
Is this the end of us or just the means to start again?
Şarkı bittikten sonra ne dinleyeceğimi düşünüyordum fakat buna gerek kalmamıştı çünkü zil çalmıştı. Bilgisayarı masanın üzerine bırakıp koltuktan kalktım.
Kapıyı açtım ve Ashton'ın gülen yüzüyle karşılaştım. Gülümsemediğimi görünce gülüşü soldu, "Hey," dedi ceketini hızla çıkartırken. "Ne oldu, kim üzdü küçük prensi?"
"Sorunun kim olduğunu biliyorsun dostum."
Siyah botlarının iplerini çözerken göz ucuyla bana baktı. "Neden devam etmeye çalıştığını bilmiyorum, onun seni hak etmediğini düşünüyorum."