Bir hafta sonra
Ludwig Beilschmidt, neredeyse bir haftadır uyanmayan abisinin yüzünü okşadı. Hastaneye geldiklerinde kan kaybından ölmek üzereydi, neyse ki kan grubu nadir bulunanlardan değildi.
Kalbi çarpıyor olsa da bilinmeyen bir nedenden dolayı bilinci açılmıyordu. Doktorlar uyanma şansının olduğunu söylüyorlardı. Ludwig ise bu umuda tutunmuş, abisinin başından bir milim bile ayrılmamıştı.
Kalbinin çarpıyor olması bile ona yeterdi, hele de kendisi için çarpıyorsa.
Gilbert'ın tek görebildiği kapkara bir boşluktu. Ama acı dinmişti, bu yeterdi. Arada sırada duyduğu ağlama sesleri kendisinden mi yoksa başkasından mı geliyor, emin değildi. Umursamıyordu da.
Emin olduğu tek şey yaşamak istemediğiydi.
Birden kendini evde buldu. Konuşmaya çalıştığında sesi çocuk sesi gibiydi ve dudaklarından anlamsız heceler dökülüyordu. Ne olduğunu anlayamadan karşısında annesini gördü. Ama annesini hatırlayamazdı ki? Kadıncağız Gilbert daha iki yaşındayken ölmüştü.
"Tatlı şey, annesinin kopyası..."
Gilbert annesinin de onun gibi albino olduğunu hatırladı birden.
"A-anne..."
Annesinin gözleri büyüdü.
"Tatlım? Gilbert az önce konuştu!"
Babasının tıpatıp Ludwig'e benzeyen genç hali göründü. Sevinçliydi.
"Baba de, haydi baba de!"
Gilbert zorla da olsa tekrarladı.
"B-baba!"
Genç çift mutlulukla birbirine sarılırken Gilbert kendi koyu karanlığına geri döndü.
Ortalık tekrar aydınlandığında babasının, bebek ağlamasına karışmış ağlama sesini duydu.
"Yapamıyorum, yapamıyorum. Neden beni bıraktın, sevgilim?"
Babasının gençliğinin Ludwig'e hala çok fazla benzemesinin etkisini üstünden atamasa da birden ayaklandı, henüz bir bebek olan kardeşinin yanına gitti. Minik Ludwig ağlamaktan yorgun düşmüştü, babası kendi acısı yüzünden iki çocuğuyla da ilgilenemiyordu. Gilbert bebeği kucağına aldı ve onunla ilgilendi.
Babası nihayet kendine gelip odaya girdiğinde bebeğin sustuğunu ve erkek kardeşine kocaman mavi gözlerle baktığını gördü.
Tekrar karanlığına geri döndüğünde karşısında annesi vardı. Genç kadının beline kadar uzanan bembeyaz saçları, kırmızı gözleri ve Gilbert'ın yüzünün kopyası bir yüzü vardı. Gilbert ağlamaya başladı.
"Anne..."
"Gilbert. Kardeşini neden bıraktın?"
"O beni sevmiyor, anne."
"Yanılıyorsun. Ludwig'in babana benzediğini biliyorsun. Babanın ben öldükten sonra neye dönüştüğünü de."
Zavallı babalarının bedeni içi boş bir kılıfa dönüşmüştü.
"Eğer Ludwig seni kaybederse ona da aynısı olacak. Ne yapman gerektiğini biliyorsun. Uyan, Gilbert."
Annesinin görüntüsü bulanıklaşmaya başladı.
"Uyan Gilbert!"
Farklı bir ses bu.
"Lass mich nicht!"
Ludwig?
Gilbert gözlerini açmaya uğraştı.
"Gilbert! Gözlerini açıyor! Mein Gott!"
Karanlık artık gitmişti.
Gilbert'ın gördüğü ilk şey Ludwig'in kıpkırmızı gözleri ve ıslak yanaklarıydı. Elini uzatıp Ludwig'in gözyaşlarını sildi.
Ludwig gülmekle ağlamak arasında kalmış gibiydi.
"Willkommen zurück, mein Liebe."*
*"Willkommen zurück, mein Liebe." : "Tekrar hoşgeldin, aşkım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyun (Germancest)
Fanfiction"Ludwig?" "Hm?" "Uyuyamıyorum." Human!AU. Ludwig ve Gilbert'ın anneleri, Ludwig'i doğururken ölmüştür. İki kardeş babalarıyla birlikte küçük bir evde yaşamakta ve aynı odayı paylaşmaktadırlar. Yıllar önce başlattıkları tehlikeli bir 'oyun', kardeşle...