Arkadaşlar yeni bölümle karşınızdayım. İkinci kitap olacak. Kapağı mediada. Finale daha var. Ama 10 bölümden az. Oy ve okuma baya baya düştü. Nedeni büyük ihtimalle geciken bölümler oldu. Elimden geldiğince çabuk yazmaya çalışıyorum. Ama benide anlayın. Yetişmiyor. Hala benimle olan okuyucularıma sonsuz teşekkürler. 2.kitapla ilgili görüşlerinizi bekliyorum.
Player:Selena Gomez-The heart wants what it wants
İyi okumalar...Gözlerimi delen ışıkla kısılan gözlerimle bir kaç saniye durdum. Ardından gözlerimi yavaşca araladığımda bedenime sarılan kollarla ne yapacağımı bilemedim. Bakışlarımı beyaz tavandan alıp bana sarılan kişiye çevirdiğimde Troy'u görmemle hızla kollarımı gücümün yettiği kadar ona sardım. Kendimi yorgun ve halsiz hissediyordum. Nefes alırken bile zorlandığım büyük bir gerçekti.
- Abigail.
Fısıltılı çıkan sesi bir çok duyguyu barındırıyordu. Ayrılmak istemezcesine geri çekildiğinde bakışlarımı odadaki diğer kişilerin üzerinde gezdirdim. Tanıdık simalar birer birer bana gülümserken gördüğüm yabancı yüzle duraksadım. Sarı saçlı ve aynı benimki gibi mavi gözlere sahip kadın da bana benim ona baktığım gibi bakıyordu. Karmakarışık. Ne yapacağını bilmiyor gibiydi. Bizim bir birimize bakışlarımızı gören Ardor yüzünde hafif tepessümle konuştu.
-Herkez dışarı.
Yavaş yavaş boşlan odadan en son çıkan Hades'i gördüğümde az önceden beri yanımda olduğunu daha yeni hatırlıyordum. Herkez çıkıp kapı kapandığında karşımdaki kadın derin bir nefes aldı. Yattığım yatakta doğrulup ona anlamazca baktım. Sakin adımlarla yatakta yanıma oturdu.
-Abigail.
-Evet?
-Ben...
Kimdi bu kadın? Bana oldukca tanıdık geliyordu. Yüzü bana birşeyler çağrıştırıyordu. Ve hiçte yabancı hissettirmiyordu.
-Ben Stolessel.
Hızla hatırladığım şeylerle gözlerimin büyümesine engel olamadım.
-A-anne?
*******
Yazardan...
Kapıdan çıktıkları anda sevinci daha bir gün yüzüne vuran Host'lular sevinçle konuşuyor bir birlerine sevinçlerini anlatıyorlardı. Uzun süredir sessizliğe ve yalnızlığa gömülen kale yeniden büyük neşeyle dolmuş, kahkahalar etrafa canlılık katmıştı. Kimse koridorda sessizce uzaklaşan Hades'i görmüyordu. Sakin ve emin adımlarla koridorda ilerliyordu. Karşısına çıkan merdiveni tereddüt etmeden çıktı. Kaleyi avcunun içi gibi biliyordu. Uzun merdiven sonunda bittiğinde ezbere biliyormuş gibi koridorun sonundaki odaya ilerledi. Hiç tereddütsüz kapıyı açıp içeri geçti. Bir zamanlar onun olan bu oda şimdi kalbinden birinde aitti. Beyazın hüküm sürdüyü odanın en büyük eksisi taştan duvarlarla beyaz ahşap mobilyalardı. Bu eşyalar onun siyahları kadar yakışmamıştı odaya. Yavaş adımlarla yatağa ilerledi. Kendini hiç beklemeden rahat görünen yatağa bıraktı. Yastığa düşen başıyla burnuna o ezberlediği koku doldu.
-Ah Abigail.
Mırıldanmaktan kendini alamıyordu. İçinde onu yakıp kavuran hisse karşı koyamıyordu. Dışardan yaklaşan adım sesleriyle bakışları kapıyı buldu. Sesleri duyuyordu.
-Ben iyiyim Retra. Merak etme. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacım var.
Duyduğu bezgin ses dudaklarında hafif bir gülümseme yarattı. Ama o yalnızken bile kendinden taviz vermeyerek hemen tebessümünü sildi. Birkaç uzaklaşan adım sesine rağmen hala bu tarafa gelen birisi vardı. Hiç rahatını bozmadan gelen kişiyi bekledi. Biliyordu kim olduğunu. Kokusunu duyuyordu. Ezberlediği nefes ritmini, kalp atışlarını duyuyordu. Kapı yavaşca açılınca yatakta doğrulup oturdu.
*******
Odadaki herkez çıkınca iki kadın birbirlerine bakmaya devam ettiler. Prenses karşısındakinin kim olduğunu ve ona neden tanıdık geldiğini çözmek isterken Kraliçe nerden başlayacağını bulmak istiyordu. Sonunda boğazını temizleyip konuştu.-Abigail.
Prenses duyduğu sesin ona daha çok tanıdık geldiğini hissedince deliye döndü. Kimdi bu kadın?
-Kimsiniz?
-Ben...
-Siz?
Merakla karşısındaki kadının kim olduğunu öğrenmeyi bekliyordu. Kraliçeyse hayatının en fergin anını yaşadığını düşünüyor ve bir çıkış yolu arıyordu.
-Şey aslında bence şu anda dinlensen iyi olur.
Cümlesini bitirip hızla dışarı çıktı. Ardında şaşkın bakışlı birini bırakarak.
*******
Yorgun bir şekilde kapıyı açıp odama geçtim. Kapıyı kapatıp arkamı dönmemle korkuyla yerimde zıpladım. Heycanla hızlanan kalbimin üzerine elimi koyup derin bir nefes aldım.
-Korkuttun.
Hiç bir şey söylemeden derin bir şekilde gözlerime bakıyordu. Koyulaşan yeşil gözleri yoğun duyguyla parlıyordu. Ne yapacağımı şaşırmış şekilde ona bakıyordum.
-Şey...
Ne söyleyecektim ki. Stresle dudağımı ısırdığımda bakışları gözlerinden dudaklarıma kaydı. Birkaç saniye içinde hızla ayağa kalkıp yanıma geldi. Donmuş gibi hareket edemiyordum. Elini kaldırıp yanağıma usulca bıraktı. Eli tenimde gezinirken gözlerim kendiliğinden kapanıyordu. Bir tarafım yanıp tutuşurken diğer yanım beni ondan uzak tutuyor, içimdeki arzuları yatıştırıyordu.
-Abigail...
Fısıltılı çıkan sesi beni büyülüyor, etkisi altına alıyordu. Ona karşı koymak zordu. Oldukca zordu. Kokusu eşsizken,sesi hiçte bir iblisin sesi gibi değildi. Yüzünün kusursuzluğu bende ona sürekli bakma isteği uyandırıyordu.
-Üzgünüm...
Ne dediğini anlamayınca gözlerimi yavaşca araladım. Kaşlarım hafif çatılırken gözlerimi yüzünde gezdirdim. Her zamanki gibi duygularını anlayamıyordum. Saklı bir kutu gibiydi.
-N-neden?
İfadesiz yüzüne rağmen gözleri birşeyler anlatmak istercesine parlıyordu. Yanağımdaki elini yavaşca kaydırıp boynuma koydu.
-Yaptığım için.
Biraz için hangisi? Demek istesemde dudaklarımı birbirine bastırarak kendime engel oldum.
-Ben seni... Yani seni ben...
İlk kez Hades'i böyle görüyordum. Ne yapacağını bileniyor gibiydi. İlk kez kendinden emin bir Hades yoktu karşımda.
-Seni ben gönderdim.
Kaşlarım kendiliğinden havalandı. Ne diyordu böyle. Çaresizliği bile sert görünümünü geçemiyordu. Yüzünd eyine bir ifade yoktu. Fakat çaresizlik yegane tahminimdi.Derin bir nefes aldı.
-Karanlığa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Element
FantasyOnun hakkında hiç bir kitapta yazmıyor. Hiç kimse onu bilmiyor. Onun hakkında hiç bir şey bilinmiyor. Onun sadece adı var. Ve o daha önce kimsede olmadı. O BİLİNMEYEN ELEMENT ♢♢♢♢♢♢ Tüm hakları saklıdır.