Bölüm 1

126 19 6
                                    


10 YIL SONRA....

Bazı insanlar yağmuru sever, hatta bedenlerinde romantizm katsayısı arttığında delice yağan yağmurun altında ıslanmayı marifet sayarlar ama o, gecenin karanlığında izbe bir sokak arasında beklemekte olan adam, bedeninin ıslanmasından kesinlikle hoşlanmazdı. Ancak o an yağan yağmurun altındaydı ve bundan kaçışı yoktu; bazen yavaşlayan, bazen hızlanan ama kesinlikle durmayan yağmurun altında beklemek zorundaydı. Sokak, konumunu değiştiremeyecek kadar dardı, tam bir sokak bile değildi aslında. İki büyük binanın arasında kalan bir koridordu yalnızca. Yerde yatmakta olan adama baktı, "İnsanoğlu pis işlerini icra etmek için neden pis yerleri seçer ki?" diye geçirdi içinden.

Adam ölmek üzereydi, karın bölgesinden aldığı üç bıçak darbesiyle yaralanmıştı. Bunu biliyordu çünkü hepsini görmüştü. Saçı sakalı birbirine karışmış olan serserinin, ölmekte olan serseriyle girdikleri ağız dalaşını, gerginliğin yükselişini, çekilen bıçağın soğuk parıltısını... Herşeyi... Adam birazdan ölecekti, bunu hissediyordu. Akan kanın, yağan ısrarcı yağmurun sularıyla nisbeten derin bir gölcük oluşturmasını görebiliyordu ama ne yağan yağmurdan ne de esen rüzgardan oluşan derisindeki tatlı ürperti yaralının hiç şansının olmadığını açık açık beyan ediyordu. Adam ölecekti ve birazdan birini gönderip onu alacaklardı. Onun ruhunu...

Yağmur yağmaya devam ediyordu ve adamın saçları kafa derisine yapışmıştı artık. Tek kelimeyle sırılsıklamdı. Ensesine süzülen bir yağmur damlasının yarattığı ürperti, derisindeki nedensiz ürpertiye karıştı. Sırtını, adeta bir kedinin yaptığı gibi gerginleştirdi ve sıkılmış dişlerinin arasından" Lanet olası yağmur" dedi. Başını karanlık gökyüzüne kaldırdığında ay ışığı altında gümüş parçaları gibi parlayan yağmur damlalarını gördü. "Bu yağmurun beni görevimden alıkoyacağını mı sandın? Ben Setras'ım... İşbitirici... Hatırladın mı?" Karanlık gökyüzü bir an için gündüz gibi aydınlandı ve hemen ardından korkunç bir gürültü duyuldu. Bir yerlere yıldırım düşmüştü. " Unutmayacağını biliyordum" dedi Setras, dudakları hafifçe kıvrıldı, sol yanağından oluşan küçük çukurluğa yüzünden süzülen sular doluştu, "Bu adı bana sen vermiştin."

Derisi iyiden iyiye kaşınmaya başlamıştı. Yerdeki adama baktı tekrar. Adam fani hayatının son saniyelerini yaşıyordu, kasılmaları sıklaşmıştı. O birkaç saniye içerisinde izbe sokağın başında İskandinav tarzı kesilmiş saçları, polo tişörtü ve keten pantolonuyla orada yaşanan ambiyansa hiç ama hiç uymayan bir adam belirdi. Uçarcasına yürüyerek ölmekte olan adamın üzerine eğildi. Elini adamın alnına koydu ve parmaklarından beyaz bir ışık seli taştı. Alnı bu ışık seliyle kaplanmış olan yaralının kasılmaları yavaş yavaş sona erdi ve sonunda hareketsiz kaldı.

Setras hareketsizce durmuş yeni gelenin kendisini farketmemesini hayretle sırıtarak izliyordu. "Bir çaylak" diye geçirdi içinden. Ölen adamın ruhu artık sarışın adamın, yani görünüşe göre Azrail'in, sayısı milyonlara varan çıraklarından biriydi, yanında duruyordu. "Bu seferki eğlenceli olacak" diye düşündü Setras ve yürümeye başladı.

Hala ne olduğunu tam olarak anlamamış olan insan ruhu inanmaz bir ifadeyle bakıyordu meleğin yüzüne. Tedirginlikle etrafı kolaçan etti. " Bir şey duydum" dedi korkuyla.

"Merak etme" diye teskin etti melek, "bizi kimse göremez."

"Yanılıyorsun"

İkisi de sesin geldiği yöne baktılar. Meleğin yüzündeki ifade masumluktan endişeye doğru dönüyordu. "Kimsin sen?" diyebildi birkaç saniye sonra.

"Bir avcı" dedi Setras gülümseyerek.

"Tanrım..."

"Evet aynen öyle..."

Melek yanındaki ruhu, ona dokunarak saf ışık haline getirip gökyüzüne yolladı.

"O ruhu kurtadın, şimdi kendini nasıl kurtaracaksın?"

"Tanrının gücü sonsuzdur, benim gibi yeryüzüne gönderdiği elçilerini korur ve gözetir."

Setras gülümsedi, "Sen daha önce bir avcıyla karşılaşmadın değil mi? Eğer tanrının gücü sonsuz olsaydı ve elçilerini koruyup gözetseydi avcı diye birşey olmazdı. Söylesene tanrın neden bu kadar aciz?"

"Günahkar küfürcü!"

Setras kahkahalarla gülmeye başladı. "Evet, ben günahkar bir küfürbazım, sadece gerçekleri görüp söylediğim için. Gözlerini aç biraz. Bugüne kadar yalnızca onun söylediklerini yapmaktan başka ne yaptın? O sizi köleleri gibi kullanıyor."

"Bizi o yarattı. Biz onun kullarıyız, köleleriyiz. Ona en iyi şekilde hizmet etmekle yükümlüyüz ki bu bile ona olan şükranımızı göstermemiz için yeterli değil."

"Öyle mi? Bu dünyayı da onun yarattığı söylenir ama burada işler hiç de öyle yürümez. Senin tanrın buraya müdehale edemiyor. Çünkü sandığın gibi sonsuz güçleri olan yüce bir yaratıcı değil o. O sadece hazıra konmuş bir fırsatçı."

"Bu kadarı yeter!" dedi melek. Avuç içini gösterecek şekilde elini havaya kaldırdı ve elinin tamamı beyaz bir ışığın içinde kayboldu.

"Zavallı gibi görünüyorsun dostum. Bu ışıklı numaraların bana sökmez. Bir faninin bedenine büründüğün zaman o bedenin içinde hapis kalırsın. O dakikadan itibaren buranın kurallarına göre oynamaya başlarız. Kendi güçlerini kullanamazsın çünkü içinde bulunduğun bedeninin kapasitesi bunu kaldırmaz. İnsan formundayken o güçlerini bir defa kullanabilirsin ve sen az önce bunun – ayağıyla yerdeki cesedi dürttü – ruhunu huzura erdirerek hakkını kullandın."

Melek paniklemeye başladı. "Yalan söylüyorsun."

"Denesene."

Setras meleğin kendini zorlamasını izledi, ellerinin titremesini, yüzünün kıpkırmızı olmasını... "Gördün mü? Tanrı diye tapındığın şey de bunu biliyordu ama yine de hiçbir şey yapmadı ve seni buraya bizim kollarımıza gönderdi. Tanrın seni neden kurtarmıyor? Seni kurtaramamasının iki anlamı olabilir, ya bunu yapamıyor ya da sen o kadar da önemli değilsin. Ama o yarattığı her şeyi sever ve özellikle sizleri kollar değil mi? Geriye tek bir seçenek kalıyor."

Melek nefret dolu gözlerle Setras'a bakıyordu ama ne söyleyecek bir sözü kalmıştı ne de birşeyler yapacak takati. Acı bir kabullenişle dizlerinin üzerine çöktü.

"Şu an sana karşı koyamam. Eğer Tanrı'nın isteği bu ise, haydi durma, öldür beni."

"Sen bana canlı lazımsın." Aniden dizleri üzerinde savunmasız duran meleğin yanına gitti ve cebinden çıkardığı şok cihazını boynuna dokundurdu. Melek cansız yatan insan bedeninin yanında sarsılırken, Setras ayağındaki plastik tabanlı botlarını bir iki defa yere vurdu.

"Buna fiziksel acı derler dostum, alışmaya başlasan iyi olur."

Melek TaciriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin