2. DİRENİŞ

112 63 23
                                    

'Maksim, Lena! Nerdesiniz?" diye hem bağırıyor hem de ağlıyordum.

"Kardeşlerimi verin!" diye hıçkırırken küçük bir odaya sıkışmış yaklaşık kırk Rus kadının hiçbirinin umrunda olmadığımı farkettim. Hiç birinden çıt çıkmıyor sanki hepsi kıyamat öncesi sessizliğine bürünmüş gibiydi. Uzun süre onların bu zavallı hallerini izledim. Gözlerimi onlardan alamıyordum.

"Hey! Sizin sorunuz ne?" diye azarladım bu zavallı insanları.

Ben buradan çıkmak için kapıları tekmeliyor, yüksek pencerelere uzanmaya çalışıyor, elimle demirlikleri zorluyordum. Onlar ise ölü gibi. Hiç bir şey için çaba göstermiyorlardı.

"Bu korkaklık neyin nesi?"

Cevap vermelerini bekledim. Ama onlar hala hiçbir tepki vermiyor, beni daha çok zıvanadan çıkartıyorlardı.

"Hepinizden nefret ediyorum!" dedim nefesimi yüksek sesle verirken.

"Boşuna uğraşıyorsun." diye güçüz bir ses yükseldi odanın diğer köşesinden. İçeride ışık az olduğu için yüzünü pek seçemiyordum.

"Kapa o lanet çeneni! Öğütlerini kendine sakla." diye çıkışırken hangarın kapısı açıldı ve içeriye bir muhafız girdi. Tam karşıma geçip kollarını birbirine bağladı.

"Şu gürültüyü kesicek misin küçük kız yoksa seni şuracıkta becereyim mi?"

Muhafızın bu sert çıkışına yüzümü buruşturarak cevap verdim. Muhafıza doğru bir adım attım ve suratına tükürdüm.

Muhafız kafasını eğdi ve eliyle suratını sildi. Sonra büyük sakinlikle kafasını kaldırdı.

"Sen şimdi görürsün orospu!" deyip tokat attı ve beni duvara doğru itekledi. Yüzümü duvara çevirip kemerini çıkarttı. o anlık cesaretim kaybolmuştu. Şimdi başıma gelecek şeyi biliyordum.

"Bırak beni!" diye bağırdım.

Muhafız duymamazlık gelip beni duvar ve arasına alıp kafamı duvara yapıştırdı. Korkudan kaskatı kesildim. Kendimi hiç bir şekilde savunamıyordum.

"Yardım edin!" diye çığlık attım.

"Durun bayım. Lütfen. O daha çocuk ve cahilliğinden ne dediğini bilmiyor. Merhametinize sığınıyorum. Onu bu seferlik affedin. Yalvarırım bayım." dedi yaşlı bir rus kadını.

Muhafız yüksek sesle burnunu çekip beni saçlarımdan tutarak yaşlı kadının üstüne fırlattı.

"Eğer canını seviyorsan bir daha asla gözüme görünme orospu!" dedi sinirle.

Kemerini düzeltti. Önüde oturan kadına ağır çizmesiyle tekme attı.

"Çekilsene yolumdan!"

Kadın, korkuyla kendini yana doğru attı. Kafasını hiç yerden kaldırmadan "Buyrun." dedi ince titrek sesiyle.

Muhafız ise büyük bir gürültüyle hangardan çıktı ve yine büyük bir gürültüyle kapıyı kapattı.

Bir anlık güçsüzlükle yaşlı kadının dizlerinin önüne yığıldım. Böylesine tehlikeli bir olay ne kadar da hızlı olup bitmişti. Yaşadığım şoku atlatmak için yaşlı kadının eteklerine tutunduğumda başımın üstünde bir el hissettim.

"Adını öğrenebilir miyim küçük hanım?" dedi yaşlı kadın.

"İrina." dedim ona güvenerek.

Sonra kadın derin bir iç çekti ve üzgün bir tonla devam etti konuşmasına.

" Adın kadar güzelsin İrina ama bahtın için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim." dedi ve bir iki saniye sessiz kaldı.

"Ne yazıkki burada esiriz. Bizde zamanında çok denedik lakin buradan kurtulmanın hiç bir yolu yok!" dedi sesini hafif yükselterek.

Kafamı kaldırdım. Artık yaşlı kadının yüzünü rahatça seçebiliyordum. Yüzü kararmış. Gözlerinde hayata dair hiç bir ışık kalmamış. Dikkatli bakınca ise gözlerinin etrafındaki morluklar boy gösteriyordu. Dudakları çatlamış ve uçuklamış. Saçları ise yolunmuş gibi görünüyordu. Vucuduna bakınca sıska bir beden, sarkmış memeler ve o cansız vucudu saran çul çaputlar...

Yaşlı kadın bana kırk kişi arasında kalmış ufak bir boşluğu eliyle işaret etti.

"Şurada oturabilirsin." dedi.

İşaret ettiği yere emekliyerek geçtim. Sonra bacaklarımı kendime çekerek etrafı dinlemeye başladım. Kulağıma ince iniltiler ve birtakım gürültüler geliyordu. Bu seslere aldırmadan gözlerimi dinlendirmeye çalıştım.

KUNTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin