"Aman tanrım!" diye çığlık atan Dedric'e bön bön baktım.
"Yanlış bir şey mi yaptım?" dedim.
Bu adamı anlamıyordum. Ruh hali çok çabuk değişiyordu. Bazen korkutuyor bazen şaşırtıyor bazen güldürüyor bazen üzüyor bazen de utandırıyordu.
"Çıkar o üstündekileri!" dediğinde olduğum yerde kaldım.
"İyide bunları giymem için siz bana verdiniz." diye hatırlattım.
"Ama çok yakışmış." dedi gözleri dolarken.
Üç dört saniye gözleri yaşlı masum bir kedi gibi öylece üstüme baktı. Sonra tekrar aniden ruh hali değişti ve göz yaşları kayboldu.
"Sana çıkar dedim!" diye cırladı. Ve yine o ses tınısı. Ve yine o kulak zarının kaldıramayacağı bir tizlik.
"Başka giyecek bir elbisem yok ki." diye ısrar ettim. Gözlerinden geçen o duyguyu çözmeye çalıştım ama duyguları çok hızlı değişiyordu.
Uzun süre sonra gözleri belli bir duyguda karar kıldı.
Umursamazlık.
"Bana ne be! Ne giyersen giy, ne yapayım yani? Üstündeki yetmiyor mu?" dediğinde gözlerim ve ağzım şaşkınlıkla açıldı. Bu adam beni cidden şaşırtıyordu.
"Ama siz dediniz ki..."
"Aa ne münasebet! Ben senin gibi bebek suratlılarla muhatap olmuyorum. Geçerken sen durdurdun beni." dedi ve bana küçümseyerek baktıktan sonra hafif kafasını kaldırıp yürümeye devam etti.
Uzun süredir benim için hazırlanan bir odada kalıyordum. Ama beni gözeten biri olmadığını farkedince bunu fırsat bilip köşkü keşfe çıktım.
Köşk çok kalabalıktı ve her köşeden bir insan çıkıyordu. Bir çok çalışan vardı. Muhafız, hizmetçiler, aşçılar, kadınlara gözetmenlik yapan geyimsi erkekler -örnek, Dedric- yabancı uyruklu insanlar...
"Hey sen!" diye ses yükseldiğinde sesin sahibini bulmak için arkamı döndüm.
Kızıl, bakımlı ve çekici bir kadın yanında iki yardımcısı ile birlikte bana seslendiğini düşünsem de aslında önümde bir arkadaşıyla konuşan kadına seslenmişti. Uzun kıvırcık saçlarını eliyle nazikçe arkasına atan kadın ona seslenen kişiye doğru yürüdü.
Şimdi bir şeyler konuşuyorlardı ama duyulmuyordu.
Biraz onların konuşmalarına kulak misafiri olmak istedim ama istediğim gibi olmayınca sıkılıp yürümeye devam edecektim ki keskin bir şaplak sesi beni ve kolidordaki herkesi durdurdu.
Kulak çınlatan acımasız bir şekilde yankılanan sesin sahibi az önce ki kadınlara aitti.
"Bundan sonra ayağını denk alıcaksın yoksa burda işin fazla sürmez!" diye yüksek sesle tehtitler savuran bakımlı kadın, kıvırcık saçlı kadını halt etmişti.
Başını yere eğmiş -muhtemelen şu an ağlayan kıvırcık- hiç bir şekilde cevap vermiyordu.
Onun bu acınası haline gönlüm razı gelmeyince koşarak kıvırcığın yanına gittim.
(Multi kıvırcık saçlı kız-tokat yiyen - Natalie)"İyi misin?"
Yana doğru yatırmış kafasını, elimle nazikçe kendime çevirdim. Aynen tahmin ettiğim gibi idi. Ağlıyordu.
Yoğun mavi gözleri acı ve şaşkınlık arasında gidip gelirken "Bu ne cürret!" diye çıkıştı bakımlı kadın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUNT
AdventureKurduğu hayaller hala karşısında el sallarken o da oturduğu sandalyede bir öne bir arkaya doğru sallanıyordu. Bazen hıçkırıyor, bazen de öksürüyordu boğuluyormuş gibi. Ellerini beline bastırmış, dindirmeye çalışıyordu içindeki o tarifsiz sancıyı...