Anımsamak.
Latincesi, re-cordis.
Kalbi delip geçmek.
Zehir gibi bir his, yüzüme vuran ılık rüzgar, ve kendini hissedemeyen bir kadın. Beni açıklayan üç kavram. Ama içimde kopan fırtınadan da büyük. Bilinmezliğin ortasına düşmüştüm. Kendimi hislerime kaptırıyordum sonra ne için yaşadığımı, ne için var olduğumu düşünüp kendimi bilinmezliğin merkezinde buluyordum. O gün dünyanın en normal şeyini yapar gibi bütün duvarlarıma balyozlarla girmişti ve bunu yaparken aslında sadece bana bakıyordu. Bana özel olduğumu söylediği o an, büyüleyici ses tonu ve boynumu morartan o dudakları aklımdan silemiyordum. Aradan iki gün geçmişti. Konağa hiç gelmemişti. Konakta içinde yaşayan insanlar kadar sessizdi. İki gün gelmediği için bana iş verilmiyordu. Bazen mutfağa iniyor ve insanlara yardım ediyordum. Onun dışında bu odaya kendimi hapsetmiştim.
Onu merak ediyordum. Canı çok mu sıkkındı, neden konağa gelmiyordu, nerede kalıyordu? Hiç mi aklına gelmiyordum? Peki o kadınla evlenecek miydi? Evlenirse ne yapardım? Hadi efsun yapma, at artık şu soruları kafandan. Dikkatim dağılmalıydı. Bunun da en etkili yolu insanların arasına karışmaktı. Toparlanıp aşağı inmeye karar verdim.
Merdivenleri indiğim sırada Hanım Ağa'yla karşılaştım.
''Efsun!'' dedi yorgun sesiyle.
''Buyurun Hanımım.''
''Harun Ağa,'' Adını duymak kalbimin ritmini hızlandırıyordu. ''Nereye gidebilir? Hizmetçisin ya ondan soruyorum belki bir şeyler biliyorsundur.''
''Sizinde söylediğiniz gibi Hanımım, hizmetçi olduğum için benimle bir şey paylaşması mümkün değil.'' dedim hizmetçi kelimesine basarak.
''İyi,'' Bir kaç merdiven çıktı. ''Sen de bugünlük ailenin yanına git. Kalabalık yapıp sinirimi bozma benim.'' dedi ve merdivenlerden çıkmaya devam etti. Bu kadın..bu kadının insan olduğundan emin değildim. Bana eve gitmemi mi söylemişti gerçekten? Onlarla nasıl yüzleşecektim? Yüzlerini görmek istemiyordum ki. Umarım beni kapıdan kovarlardı. Odama geçip birkaç eşyamı yanıma aldım ve konağın kapısından çıktım.
Uzun zamandır tek başıma yürümemiştim. Uzun zamandır kendimi özgür hissedememiştim. Benim kafesim çok sıkı zincirlerden oluşuyordu. O zincirleri çözecek kadar ince tırnaklara sahip değildim. Annem,babam. Onlara artık aile demek bile istemiyordum. Beni resmen bu konağa satmışlardı. Benimle beraber tüm hayallerimi, isteklerimi de buraya gömmüşlerdi. Geri kazanmak o kadar zor ve yorucuydu ki.
Eskiden evim dediğim bu küçük gecekondunun önündeydim. Ellerim, bedenim, göz bebeklerim titriyordu. Elimi çekinerek kapıya götürdüm ve tıkladım. Ayaklarım buraya çivilenmişti sanki. Hareket edemeyecek duruma gelmiştim. İçimden kapıyı açmamaları için dua ediyordum. Tam döneceğim sırada kapı açıldı.
Annem..Ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum.
''Hoş gelmişsin kızım.'' dedi soğuk sesiyle.
Karşılık olarak sadece başımı salladım. Konuşmak istemiyordum bile. Kapıdan içeri girdim. Yine evin kasvetli havası ve sigara kokusu hâkimdi. Rutubet kokulu koridordan geçip içeriye geldim. Babam, çayını yudumluyordu. Hoş geldin demeye gerek bile görmemişti. Ben de onu görmemezlikten gelip döşeğe oturdum.
''Hayırdır niye geldin?'' dedi babam yüzündeki o iğrenç ifadeyle.
''Gelmeye meraklı değildim,'' Yumruk yaptığım elimi gevşettim. ''Hanım Ağa gönderdi.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ağa Konağı
Novela JuvenilEntrika ve oyunların döndüğü bir Konak. Hizmetçilerin, kızların ve hatta evli kadınların hedefi haline gelen genç, karizmatik bir Ağa; Harun Kalender. Konağa hizmetçi olarak alınan bir genç kadın; Efsun Şahan. "Bu basit bir oyun. İhtiyacın olan tek...