6

9.3K 318 92
                                        

Söylediği son cümleyle beraber beynim işlevini kaybetmiş ve hiçbir şeyi algılayamaz hale gelmişti. Bana az önce gece gelmemi mi söylemişti?

"Ben anlamadım," dedim. Bu sefer kekelemiştim. "Niye gece geleceğim?"

Siyah kumaş pantolonunun kemerini çıkardı. Dikkatimi dağıtmasına izin vermedim.

"Hanım Ağan sana sorgulama emri de mi verdi?" Küçümseyici bir bakış attı ve bu bakış kalbimi acıtmaya yetti. "Şimdi git odana."

Her ne kadar ağlamamak için dirensem de gözyaşlarım bu savaşı yenecek gibi duruyordu. "Emredersiniz, Ağam." dedim ve dolan gözlerimi aldırmadan bu kasvetli odayı arkamda bıraktım.

Dünyadaydık ve bunun bir tedavisi yoktu. Ayları, yılları tozlu raflara kaldırıp görmemezlikten gelemiyorduk. Herkesin yaşamı önüne koyulmuştu. Ben ve benim gibiler dünyanın güneş görmeyen kısmına gelmiştik. Harun Ağa dışında önüme çıkan her erkeği belki kendime aşık edebilirdim. Fakat, onda kendime olan bu inancım zedeleniyordu. Ne istediğini, nasıl tahrik olduğunu veya neyi arzuladığını bilemiyordum. Tahrik etme kısmı kolaydı ama beni arzulaması işin zor tarafıydı. Sonuçta o bir ağaydı ve bu konakta ki çoğu kadın kendini onun yatağında hayal ediyordu. Yani tahrik olsa bile ihtiyacını giderecek çok kadın vardı.

Bütün bunlar bitince iyi olan yanımın bitmesinden korkuyordum. Fakat, bunu yapmalıydım. Bu konaktan çıktığımda tek başına ve parasız olarak özgürlüğümü yaşayamazdım. Başka bir şehire gitsem babam beni bulabilir ve öldürebilirdi. Birinin himayesi altına girmeliydim. Çok güçlü birinin. Harun Kalender'in. Bu yüzden şimdi her şeyi geride bırakıp planıma sımsıkı tutunmalıydım. Gece olmasına yaklaşık bir saat vardı.

Bana verilen oda çok küçük olsa da kaliteli eşyalarla döşenmişti. Odanın içerisinde bir kapı vardı. Kapıya doğru ilerledim ve açtım. Gördüğüm manzara beni hayrete düşürmeye yetti. Odanın bu kısmına küçük hamam konumlandırılmıştı. Sadece bana ait bir hamam. Bu düşünce kalbimi ısıttı. Hayatımın ilklerini yaşıyordum. Büyük bir hevesle üstümdeki kıyafetleri çıkarıp kendimi suyun akışına bıraktım.

Hamamdan çıkıp dolaba doğru ilerledim. Üstüme vücut hatlarımı belli eden bir elbise giymeliydim. Askıdan nar çiçeği elbiseyi aldım ve üstüme geçirdim. Göğüs kısmı hafif açıktı ve eteklerinde dantel vardı. Hem kadınsı hem de tatlı duruyordu. Saçlarımı ıslak bir şekilde serbest bıraktım. Aynaya baktığımda zafer edasıyla gülümsedim. Kalbimin deli gibi atmasını umursamamaya çalışarak Harun Ağa'nın odasına doğru ilerledim.

''Sakin ol Efsun,'' Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. ''Şimdi nefes al çünkü sonra unutuyorsun.'' Derin derin nefes aldım fakat bu bile çare değildi. Kendimi doğum yapıyormuş gibi hissettim. Holde bir iki kez yürüdükten sonra cesaretimi toplayıp kapısını tıklattım. Ses gelmeyince yavaş bir şekilde açtım.

Çalışma masasındaki abajur odaya loş bir hava katmıştı. Odaya göz attım ve Harun Ağa'yı göremedim. Çalışma masasına doğru yaklaştım ve üstünde duran taşlara göz attım. Elmas,yakut ve zümrütler vardı. Altın kaplamalı kutunun içerisinde göz alıcı bir yüzük duruyordu. O kadar güzeldi ki bir an onu elime almak istedim. Bu isteğime engel olamayarak yüzüğü elime aldım.

''Bırak onu.'' Harun Ağa'nın sesini duymamla yüzüğü masaya düşürmem eş zamanlı oldu.

''Ben,'' dedim telaşlı bir şekilde. Titreyen ellerimi umursamayarak yüzüğü altın kutuya koydum. ''Çok özür dilerim.''

Kutuyu kapatacağım sırada, ''Sana bırakmanı söyledim.'' dedi ve elimi sert bir şekilde itti. Şimdi ne yapacaktım? Belki hırsızlık yaptığımı düşünecekti.

Ağa KonağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin