Sabah; bir bayan kahkahasıyla gözlerimi açtım...gelmiş olmalıydılar. Tavandaki yıldızlarıma günaydın dedikten sonra yorgandan kurtulup Simsons'lu pandiflerimi ayağıma geçirdim ve koşturarak merdivenlere yöneldim. Merdivenden tökezleyerek indikten sonra Kyra teyzenin adımı haykırmasıyla kalakaldım. Koşturup övgüler eşliğinde bana sarılıp beni nefessiz bıraktı. Tekrar nefes alıp gözlerimi açtığımda karşımdaki manzara karşısında o an ölmek için neleri vermezdim ki; beyaz tenli ve (sanırım) siyah gözlü upuzun bir genç... kumral kıvırcık saçları, kaşında metal piercingi, yakası açık gri t-shirtinin ardında saklanan köprücük kemikli, uzun ve ince vücudu, küpesiyle göz alıcı derece tiksinç bireylerin birine dönüşmüştü.
- Kumsal! Geriçekten bu sen misin? Görusmeyeli uzun bir zaman oldu aksim. Annen kadar guzel bir genc olmuşsun. Hatirladin mi beni?
- Evet Kyra teyze, hoş geldin.
Tamam o tatlı Yunan aksanına bu kadar sert cevap vermek biraz ayıp oldu ama...inanın bana şuan katil bakışlı birisi sizi uzun uzun süzünce piskolojikman soğukkanlılaşıyorsunuz. Tanrım, cidden tiksinerek izleyen ben olmalıyken o beni öyle izliyor... Sanki kusacakmış gibi. Kyra teyze büyük ihtimal Ate'yi lisede karıştırmıştı çünkü karşımdaki çocuk ve Ate arasında kesinlikle ufak bir bağ bulunamaz. Dokuz yaşındayken; turuncu ve kıvırcık saçlı, kocaman gözlüklü, kısa boylu, dağınık bir çikolatasever kutsal derece sevimli çocuğun büyüyüp teorik olarak ya da kara büyüyle böyle bir düşüş –evrim mi demeliydim?- geçirmesi imkansız. Ate; gerçekten şimdiki genç kızların deyişiyle tam bir taş...mücevher, hazine ya da ölünesi bir şekerleme. Ama zevkler ve renkler tartışılmaz,. Tanrım! Bu çocuk...çocuk iğrenç. Tiksinç! Ve o şuanda benim evimde(Önümüzdeki haftalarda benimle yaşayacak, benimle sokaklarda gezecek. )! Sekiz gün sonra gelip psikolojimi o zaman yıksaydı keşke...ya inanamazsınız gerçekten iğrenç bir şey olmuş...Onu sevmedim çünkü;
1- O Koreli değil.
2- O çekik değil
3- Giysileri, bakışları, tarzı ve soğuk tavırları kesinlikle benim zıttım... Ondan hoşlanmadım.
4- O Koreli değil.
5- Kapıda duran gitarını evimde çalmayı planlıyorsa gerçekten yanılıyor.
Gitar = ses = odaklanılamayan ders çalışma = başarısız sınav
6- Bana aşık olmayı düşünüyorsa yanılıyor çünkü ben CN Blue üyeleri hariç başkasının benden hoşlanmasına izin vermem.
7- O Koreli değil.
8- Beni kendine aşık etmesi imkansız çünkü ben Yong Hwa'ya aşığım. (Ders delisi ineklerinde özel hayatı olmalı.)
9- Ondan hoşlanacağımı dahi düşünmüyorum çünkü artık ders çalışıyormuş gibi durmuyor.
10- Bir gün bile yaşayacağını sanmam; işkencelerimi kurguladım bile.
11- Çünkü o Koreli değil.
Yemek sofrasında bile beni izliyor ne yapmaya çalışıyor bu? Salona geçtiğimizde de karşımdaki koltuğa oturup beni izlemişti. Acıktığımızda ben mutfağa geçip kahvaltı sofrasını kurmaya başladığımda peşimden mutfağa gelmişti. Ben muslukta meyveleri yıkarken arkama geçip vücudunu bana yaslamıştı. Olduğum yerde dona kalıp gitmesini beklemiştim. Neyse ki üst raftan bir su bardağı alıp salona geçmişti. Ama parfümünün odunsu kokusu bile çok garip hissettirmişti. O kadar sinir bozucu ki beni tedirgin ediyor. Kyra teyze gittikten sonra onu evden mi kovsam acaba? O kadar aptal ki daha tabağına bile dokunmadı. O kadar uğraşıp bir sürü kahvaltılık hazırlamıştım. ''İçine zehir koymadım merak etme! Sinir bozucu ukala birey!'' demeyi ne çok isterdim bilemezsiniz. Kahvaltı faslından sonra babam ve Kyra teyze havaalanına doğru yola çıkınca evde Ate'yle yalnız kaldım. O kulaklıklarını takıp telefonunu kurcalamaya başlayınca kollarımı kavuşturup bekledim. Ama o bu dünyayla iletişimini çoktan kesmişti. Bir süre sonra onun anormal soğukluğuna dayanamayıp odama çıkıp ders çalışmaya başladım.
Çok geçmeden gitar çalmaya başladı. Sesimi ayarlayıp ona bağırdım;
- Ateeee! Şu gitarını biraz daha sessiz çalabilir misin!?
Tabi ki beni duymadı. Belki de fark etmedi bile. Söylenerek tekrar odama çıkarken odamın kapısının önüne geldiğimde sesin bittiğini fark ettim. Ünlü zafer gülüşüyle testlerin başına tekrar oturdum. Soruları okumamı mı bekliyor anlamadım ama tekrar gitar çalmaya başladı...Ama bu sefer şarkı farklıydı.
"Pictures I'm living through for now
Trying to remember all the good times
Our life was cutting through so loud
Memories are playing in my dull mind
I hate this part paper hearts
And I'll hold a piece of yours
Don't think I would just forget about it"
Bu şarkıyı biliyorum; "...hoping that you won't forget about it" Etkileyici...ama çok sinir bozucu bir çocuk. Gelmesiyle sınava çalışmamı engellemesi bir oldu. Beni de kendisi gibi serseri, aptal, tembel ve umursamaz biri sandı sanırım. Okulda da gözükmediğine göre büyük ihtimal diğer tembeller gibi gün boyu sırasında uyuyordur. Şu sınavda yüksek puan alıp Erasmus'la Kore'de herhangi bir üniversiteye gitmeliyim. Oradaki öğrenciler çok çalışkan ve ayrıca sırf derslere yönelik özel okulları var. O zaman hem buradan kurtulacağım hem de hayallerim için daha verimli çalışabileceğim. Ama her şeyden önce şimdiki sorunumdan kurtulmaya odaklanmalıyım; Ate. Ayaklarımı yere vurarak merdivenden indim. Kafamı kaldırıp bağıracağım sırada tam karşımdaydı. Durduğum basamak merdiveninde boylarımız eşitlenmişti. Göz gözeydik...nefesini hissedebiliyordum. Ve o an fark ettim; gözleri siyah değil karanlık bir maviydi. Okyanusun derinlikleri gibi...
Kıpkırmızı kesildiğime yemin ederim. Uzun bir sessizlikten sonra sonunda sesim çıktı;
-Gitarını...biraz daha sessiz çalışabil...yani çalabilir...misin?
-Sanmam.
"Sanmam" mı? "Sanmam" ne demektir ya?! Ben şimdi seni bir sanacağım o zaman göreceksin Ate! Katil olma nedenim resmen;
-Neden?
-"Neden?" Çünkü...bakalım neden? Çünkü...seni rahatsız tek yolu bu?
-Ufff!! Çok sinir bozucusun ya sen! Defol git evimden. Ders çalışamıyorum senin yüzünden!
Ellerinin arasında beni merdiven pervazlarına dayadı. Kafasını sol tarafa yatırıp gözlerini kıstı. Dudağının sağ tarafı gerildi ve kulağıma eğilip;
-Sen nasıl istersen.
Ve gitti. Yani cidden. Geri çekilip gitarını kılıfına koydu. Sonra da arkasına bakmadan çıkıp gitti. Ne yani? Koca hikaye bu kadar mıydı? Boş evde avazım çıktığı kadar bağırdım;
-Aman tanrım...senin bir korkak olduğunu biliyordum zaten! Git anca...Yolun uzundur zaten! Ve hiç çekici değilsin. Ders çalışan çocuklar çekici olur...ya da zekiler! Sense sadece serserisin. Etkilenmedim de, duydun mu!?
-Duydum. Şansım yok yani?
Şans, beleşçilerin işidir! Ondan nefret ediyorum. Durduk yere sinirlendirdi beni. Ders çalışmak iyidir...dersime döneyim ben. Merdivenlere gitme için sağ tarafa döndüğümde onu pencereden içeri sarkarken gördüm. Boğazıma iğne batmış gibi hissettim...Yutkunamadım da. Bir şeyler yapıp kendimi haklı çıkarmalıydım;
-Duyduğunu sanmıştım...ben yeterince açık konuştum.
aZ(I
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞIK OLAN CESUR CESUR OLAN İSE APTALDIR
Teen FictionBu hikayeyi iki ayda yazdım. Bir kitap için kısa olduğunu biliyorum. Ama konuyu uzatıp bozmak yerine kısa ama eğlenceli bir hikaye yazmaya çalıştım. Okurken canınız sıkılmasın diye sürprizler sakladım...umarım beğenirsiniz :) Aşk, cesaret ister Cesu...