Bölüm 3

19 3 0
                                    

Merdivenlerden yukarı çıktığımda duraksadım. Kapı sesi gelmemişti. Gitmişti. Peki ya babama ne diyecektim! Gitmesine izin veremezdim değil mi? Kot şortum ve beyaz bol t-shirtim vardı üzerimde. Saçım dağınık topuz ve kocaman okuma gözlüğüm takılıydı. Askıda asılı beyaz ve uzun örgü hırkamı geçirdim ve sokağa fırladım. Caddede kimsecikler yoktu. Yalnızlıktan yaprakların bile hareket edecek hali yoktu. Ne yapmalıydım? Karşı taraftaki Hasan amca yine İmpala'sının farlarını açık unutmuş; lambasına bakarsak salonda oturuyordu. Yan komşumuz Nilüfer teyze ise; yine perdesini açık unutmuş kedilerine yemek pişiriyordu. Bizim bahçemizde ise benim salıncağımın asılı olduğu ulu meşe ağacından başka hiçbir şey yoktu. Yola çıkıp Ate'ye seslendim...dakikalarca. Sonunda sahile doğru gitmeye karar verdim. Hasan amcanın köpeği Rocky; kulübesinden çıkıp sahile kadar bana eşlik etti. Sahilde; dalgaların sesiyle ay ışığı oynuyordu. Parlak ışık; bazen dalgaları pırıl pırıl parlatıyordu. O ışıltıları izlemeyi küçüklüğümden beri çok seviyordum. Genelde annem olurdu yanımda...kumların arasındaki kamelyaya otururduk hep. Merdivenlerden sahile indim. Annemle yaptığımız gibi babetlerimi çıkarıp soğumuş kuma bastım. Hala ayaklarım gıdıklanıyordu. Bu durum hafifi bir tebessüme dönüştü yüzümde. Babaannemin evinin orada hiçbir kıpırtı yokken burası biraz esiyordu. Kamelyaya gidip kahverengi tahtaya oturdum. İçine giremezdim, annem gelene kadar girmeyecektim. Hem tahtaya oturup yükselmek daha eğlenceliydi...ayaklarımı sallayabiliyordum.

Kamelyanın köşelerindeki beyaz tülü; tahtadan kurtulup uçuşmaya başladı. Uzun etekleri rüzgarla beraber çevremi sardı. Çok güzeldi. Aşağı inip elimi uçuşan perdede gezdirdim. Sonra dalgaları dinledim...sanki beni çağırıyorlardı. Sesleri çok güzeldi...tıpkı Ate'nin sesi gibi.

Denizin suyu soğuktu...tıpkı benim kalbim gibi. Adım adım ilerledim denizin derinlerine doğru. Dalgalar dizlerimi ıslattığında durdum. Sersemlemiştim...ağlıyordum;

- Eve gitmezsek Salih amca bize çok kızacak.

- Benim önce Ate belasını bulmam lazım...

Ölü gibi bir cevap vermiştim. Sonra suya zıplama sesi duydum. Ve ses giderek yaklaştı...sonra bir el belime dolandı. Elin sahibine bakmak için arkamı döndüm; Ate yine karşımdaydı. Okyanus karartısı gözleri ay ışığında pırıl pırıldı;

- ...buldun zaten?

Onu ittirip elinden kurtuldum. Sahile ulaşınca;

- Bir de etkilemem diyordun. Ders çalışmadan etkiledim bak...

- Hiçte bile! Senden etkileneceğime posterimi yırtarım daha iyi! Hem sen çekik ya da Koreli değilsin. Etkilemen imkansız. Bir de Koreli oğlanlar çok ders çalışır. Bende o yüzden çalışıyorum. Sen... git başka kızları etkile!

Tabii ki yırtmam, delirdiniz mi? Sadece imkansızlığını belirtmek için söyledim. Ve o; kesinlikle ondan hoşlanmamı sağlayamadı. Hadi ama! Kim kaslı vücutlu, satanist giyimli birini sever ki!? Ben Koreliler gibi daha sevimli ve daha çocuksu olanları seviyorum...onu değil. Ne gerizekalı çocuk ama! Gitarını kılıfına koyduktan sonra omzuna asıp yanıma geldi. Eve doğru yürümeye başlamıştık. Havanın kararmaya başlamasına bakarsak saat yediyi geçmişti. Babamın koyu kırmızı Mercedes'i hala ortada olmadığına göre hala dönmemişti.

Evin bahçe kapısından itişe kakışa da olsa önce girip kapının deliğine anahtarı taktım. Derken Mercedes'in hırıltılarını duydum. Babam gelmişti;

- Ben de tam sizi arıyacaktım. Akşam serinliğinde; Ate'yi kasabamızda gezdirmek güzel fikir. Kasabamız gece ışıklarında daha büyüleyici oluyor...

(Yani; annemin değişiyle harikalar perisi Erin, burayı daha çekici hale getirmek için sahil kenarındaki renkli sokak lambalarına pırıltı büyüsü, sahildeki kamelyanın çevresindeki minik meşalelere ateş büyüsü, koyu renge bürünen denize mehtaplı pırtıltı büyüsü ve Beni kötü cadıların kaçırmaması için koruma büyüsü yapıyordu.)

Ama yarın ikiniz gezersiniz. Şimdi beraber alışverişe gitmeliyiz.

- İyi de baba...neden?

Ate'ye bakarak gülümsedi;

- Misafirimizin yeni bir odaya ihtiyacı olacak.

Yok artık! Ömür boyu kalmayacak ya...Ne odası bu? Ki bu karar baya baya uzun kalacağa benziyordu. Şurada sadece sekiz günüm (sekiz,,,sekiz!!!) kaldı ve bu son günlerimi sessiz bir ortamda geçirmek benim en büyük hakkım bence.

- Babaannemin odasını bu velede mi vereceksin, bu mu yani?

- Kızım, kalp kırıcı şeyler söyleme. Çok saçma konuşuyorsun bazen!

- İyi...ben gelmiyorum.

Arkamı dönüp adım attığımda bana seslenmelerini bekledim. Ama duyduğum şey bir çift araba kapısının ve ardından çalışan motorun uzaklaşan sesi oldu. Evet, komik bir durum. Ama işime geldi açıkcası.

Z'

AŞIK OLAN CESUR CESUR OLAN İSE APTALDIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin