Yol üzerindeki pizzacıdan iki büyük pizza alıp; yorgun ve bitmiş halde taksiye bindik. Gözlerim yanıyordu...sanki birisi limon damlatmış gibi. Evin önüne gelip taksiden indiğimde olduğum yerde kalakaldım. Babam ve Ate, bizi bekliyordu. O çocuğun neden burada olduğu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Dayım eve doğru ilerleyip kapıyı açtı ve içeri davet etti. Pizzaları yedikten sonra babam konuşmaya başladı;
- Meltem için beni yurtdışına çağırdılar. Bu gece yola çıkacağım. Ate'yi evde bırakamazdım. Aklıma kızımın yanı geldi hemen. Burada olması daha iyi. Hem Ege, sana da yoldaş olur. Yarın da Ahsen sınavdan çıkınca kasabaya dönerler...sana uyar mı?
- Tabi ki Salih abi. Ne demek, başımın üstünde yeriniz var. Yarın ki sanat galerisine o da gelir. Hem sanatla tanışır. Mutlu olurum.
Konuşmalarına daha fazla dayanamayıp terasa çıktım. Bir anda tüm moralim sıfırlanmıştı. Camları açıp terası cam balkona çevirdim. Penceren dışarıdaki sakin, sessiz rüzgarın; beni ürperterek okşamasına izin verdim. Gözlerimi kapatıp kendi sonsuzluğumla tanıştım bir süre. Sonra kapı sesiyle irkildim. Ate kapıda beni izliyordu. Karanlık terasta, büyük ayın ışığı altında parlayan saçlarım ve üzerimdekilerle zombiyi andırdığıma eminim. Ate; sadece bana baktı...dakikalarca;
- Ne oldu? Niye gelip keyfimi kaçırma gereğinde bulundun?
Hiçbir şey söylemeden gelip sarıldı. O an ki panikle onu ittirip bağırmaya başladım. Çok geçmeden babam ve dayım içeri geldi. Babam Ate'yi kafa işaretiyle dışarı çağırdı. Dayımın yüzündeki o sıcak tebessüm, yerini acı ve zoraki bir gülümsemeye bırakmış; doğal olarak gözleri dolmuştu. Titrek bir sesle;
- Sana bir şey söyledi mi?
- Hayır...
- Peki...İyi geceler.
Ne oluyordu bunlara?! O gece erkeklerin değişim günü falandı herhalde. Makyajımı bin bir çabayla silip, pijamalarımı giydim. Yatağıma uzanıp gökyüzünü izlemeye başladım. Ve bir yıldız kaydı. Dileğimi tuttum ve günlüğüme yazdım. O bir sırdı ve size söyleyemezdim. Çünkü o zaman; Sare adındaki dilek perisi dileğimi kabul etmezdi. (İleride gerçekleşince söyleyeceğim)
Ve sınav günü geldi çattı... Sabah sekizde kalktım. Hello Kitty'li pijamamın altına Simsons'lu pandifimi giyip kahvaltı hazırlamak için aşağı indim. Ama ne Ate ne de dayım yoktu. Koltuklara çarşaflar bile serilmemiş, pike ve yastıklarla birlikte katlı bir şekilde pembe tekli koltuğun üzerinde duruyordu. Bu şapşallar nereye gitmişlerdi? Ate umrumda değildi ama dayımın kendi evinde bulunmaması fazla garipti. Durum böyle olunca kahvaltı hazırlamaya gerek görmeden odama çıkıp hazırlandım. Dayımın aldığı elbise ve gömleği giyip, makyaj yapmayı bilmediğimden göz kalemini ve maskarayı kullandım. Minik çantamı ve sınav giriş kağıdımı alıp yolda gördüğüm ilk taksiye atladım. Çok heyecanlanmıştım. Ve trafik sayesinde kırk dakikada binaya vardım. Taksiden inerken telefonuma dayımdan mesaj geldi. Emniyete gelip gelemeyeceğimi sordu. Yapmayın ama... sınavın başlamasına sadece yirmi dokuz dakika var! Ne yani, hayatımın sınavı ve dayım hakkında seçim mi yapacağım? Cevabım belliydi, tabi ki sınavı unutup dayıma gidecektim. Emniyetle ne işi olabilirdi ki dayımın!
Taksinin kapısını kapatıp gideceğimiz yeri söyledim. Taksiye ödeyeceğim para, ciddi anlamda bir öğrenciyi aşıyordu. Emniyetin önünde bir şey yapamayacağımı, parayı içeride dayımdan alıp geleceğimi, bunun için sadece biraz beklemesi gerektiğini söyledim. Hemen emniyete girip memurlara dayımın burada olduğunu ve nerde bulabileceğimi sordum. Hiçbiri bilmiyordu. Bazılarına göre öyle biri burada yoktu, bazıları ilgilenmemişti bile. Kafam iyice karışınca adım adım merdivenlere ilerledim. Oradan çıksam iyi olacaktı. Defalarca çaldırmama rağmen dayım, hala telefonu açmamıştı. Binadan dışarı çıktığımda yoldaki taksim gitmişti. Daha parasını ödememiştim! Ben şaşkın şaşkın çevreme bakarken, telefonumun titremesiyle irkildim. Yine dayımdan mesaj gelmişti; "Seni korumanın tek yolu buydu, özür dilerim." Ne demekti bu şimdi?! Telefonu cebime atıp şapşal şapşal yürümeye başladım. Koca bir yıl çalıştığım sınavıma girmemiştim. Tüm emeğim boşa gitmişti. Yoldaki bir kafeye oturup kahve istedim. Sıcak kahvemi yudumlarken dayımın yaptığı bu saçmalığı düşündüm. Düşündükçe şaşkınlığım yavaşça sinire dönüşmeye başlamıştı. Evet, sinirliydim.
Z
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞIK OLAN CESUR CESUR OLAN İSE APTALDIR
Teen FictionBu hikayeyi iki ayda yazdım. Bir kitap için kısa olduğunu biliyorum. Ama konuyu uzatıp bozmak yerine kısa ama eğlenceli bir hikaye yazmaya çalıştım. Okurken canınız sıkılmasın diye sürprizler sakladım...umarım beğenirsiniz :) Aşk, cesaret ister Cesu...