Bölüm 2 "Eve dönüş"

12 1 0
                                    

"Aklından mı çıkaramıyorsun" dedi kuzenim. Elini sırtıma atarak "Oğlum kızı kurtarmışsın sevineceğin yerde üzülüyorsun"diye ekledi. "Keşke beraber olsaydık bende döverdim ibneleri" dedi kuzenim ayağa kalkarken sağa sola yumruk atıp arada bir tekme atarken. "İşte böyle yapacaktım sonra da böyle bir de böyle" dedi. Yaptığı bu hareketler hoşuma gitmişti bir tebessüm olmuştu yüzümde. Ayrıca gerçekten de haklıydı, kızı kurtarmıştım. Ayrıca oğlanların ağzını burnu kırmıştım, iki kere mutlu olacağım yerde üzülüyordum. Fatih'in bu oyununa bende dahil oldum. Oturduğum sandalyeden ayağa kalktım ve Fatih'in karşısına geçtim, dostça bir kavga ettik birbirimizin canını acıtmadan birbirimize vuruyorduk. Ardından Fatih'in en yakın arkadaşları benimde tanıdığım Faruk ve Mustafa geldi. Faruk durumları iyi olan kısa boylu ve tombul bir çocuk, Mustafa ise Fatih kadar boyu olan tam bir köy çocuğuydu, koca bir tarlayı bile tek başına sürebilirdi. Mustafa "Gardaşlığım! Duyumları aldık o şerefsizlere çakmışın" dedi köylü çocuk ağzıyla. Az önceki Fatih ile olan oyunlarımız neşemi getirmişti. "Tabii! Ne sandın" dedim kollarımı kasarken dudaklarımı "Evet onları ben dövdüm" edasıyla büzerken hepsi aynı anda gülmeye başladı. "Ortam güzel ama gençler ben öğle yemeği ile duruyorum" dedi Faruk. "Gençler o zaman" dedi Fatih yeni aldığı 2012 model Geely'sinin otomatik kapılarını açarken. O klasik "şıkıtr!" sesini ile aynı anda. "Cumhuriyet'e gidip bir güzel yemek yiyelim" dedi. Başta Faruk olmak üzere hepimiz onayladık.  Ardından arabaya doluştuk. Fatih şoför koltuğunda ben yan koltukta Faruk ve Mustafa ise arka koltukta oturuyordu. İstanbul yoluna çıktık ve zaten yakın olan Cumhuriyet'e gittik. Mekana girdiğimizde garson bizi boş bir masaya yönlendirdi ve siparişlerimizi aldı. Ardından yemekler geldi. Hem Fatih'i hemde arkadaşlarını bir aydan uzun süredir görmemiştim. Bir sürü anımız birikmişti. Onları anlattık ben olayları biraz daha detaylı anlattım. Ama eğlenceli olan kısımları sadece, özellikle dayının merdivendeki kısmı anlatırken sesimiz başka masaları rahatsız etmiş olacağız ki garson bizi uyarmaya geldi. Yemekler, tatlılar, çaylar, saat 9'u geçmişti. Hesabı istedik ve masadan kalktık. Arabaya yaklaşırken Fatih "Kardeşim sen kullanmak ister misin?" dedi. Neşeli bir şekilde "Tamam" dedim ve anahtarı bana doğru fırlattı. Arabaya bindik. 

Dövüşçü olmam kadar sevdiğim yegane şeylerden biri de arabalardır. Her arabanın kendine göre bir güzelliği vardır. Bu araba ise pahalı ve güzel görünmesine rağmen 25.000 TL'lik fiyatı olmasını çok seviyorum mesela. Araba ile ana yolun dibindeydik. Diğer arabalar vızır vızır geçiyordu. Bir boşluk buldum ve yola çıktım. Gaza sonuna kadar bastım birkaç hızlı vites geçişi yaptım. Normalde bu araç hızlı gitmek için yapılmış bir araç değildi. Fatih de diğerleri de hızlı gitmeyi pek sevmiyorlar. Bana göre ise durum farklı, hızlı gitmeyi seviyorum. Ama bazen aheste aheste gitmek de güzel oluyor. 

Sol şeritten tam gaz gidiyorum. Sanırım araba yapıldığından beri bu kadar hızlı gitmemiş. 200 ile falan gidiyorum zannettim. Araba bağırıyor resmen sonra ibreye baktım ve kalp krizi geçiriyordum, 140'ı yeni geçmişiz... 

Bu arada az önce takıldığımız tepeye yaklaştık. Fatih ile sevdiğimiz ortak bir şeydir. İstanbul yolunda pek az kişinin bildiği bir tepe... Bir yanda kentleşmeye başlamış bölgenin ışıklı yerleri, bir yanda İstanbul yolunda seyreden tırlar, otobüsler, arabalar, kamyonlar... O kadar kalabalık görünmesine rağmen hiç ses yok... Kafa dinlemek, sohbet etmek veya bir kaç duble içmek için çok hoş bir yer... 

Sağa sinyal verip arabanın zar zor çıktığı o hızdan yavaş yavaş eksiltiyordum. Ardından sağa dönüp toprak ve dik bir yoldan yukarı çıkmaya başladık. Tepemize gelmiştik, bir çok muhabbetin olduğu ve olacağı yere gelmiştik... Tepede bizi bir Nissan pikap karşıladı. Bu Pikap Faruk'un babasınındı, daha doğrusu babasının arabalarından biriydi. Ama tepe meselesi olduğu zaman altı yüksek olan bu araba ile gelirdi. Ardından Mustafa ve Faruk arabadan indi ve pikaba doğru yürüdüler. Mustafa açık olan camdan kafasını sokup "Gardaşlıklarım kendinize iyi bakın" dedi ve bana doğru elini uzatırken "Takma Gali" dedi. Başımla "tamam" anlamında onay verdikten sonra arabayla bir "U" çekip az önce çıktığım yoldan aşağı indim ve bölünmüş yolun karşısına geçtik. Eve doğru gidiyorduk. Saatte baktığımda babamlar daha ayaktadır diye düşündüm. 

Hayallere Doğru Vites VitesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin