Bölüm 4 "Olaylar Karışıyor"

19 1 1
                                    

Kısa bir süre sonra ordaydık. Neden geldiğimizi anlamadığım bir AVM'deydik yani. Next Level, her gün okula giderken önünden geçtiğim bir noktadır. Ancak içeri hiç girmemiştim işte bugün girecektim. "Kerim Hocam neden buradayız?" diye sordum. "Öğrenirsin" dedi cebindeki telefonu çıkarırken, ardından rehberden en üstte ki kişiyi aradı. "Ahmet, neredesin?" diye sordu telefonda ki adama. "Tamam" dedi duymaya çalışırmış biraz gözlerini kısıp yüzünü kastı ardından "Evet, evet" dedi ve bana baktı "getiriyorum" dedi aracı park ederken. Ardından araçtan indik ve "Big Chefs" adlı yere girdik. Orada bizi genç bir oğlan karşıladı " Merhaba! Kerim Bey, Ahmet Bey arka tarafta" dedi. Üçümüz beraber yürümeye başladık. Köşeyi döndüğümüzde yine Kerim Hoca'dan yaşlı bir 'Playman' vardı yanından benden en fazla birkaç yaş büyük iki kız ile birlikte oturuyordu.

Ardından yanlarına gittik. Adam önce Kerim hocanın elini sıktı. Benim elimi sıkarken "O mu?" diye sordu. "Evet" anlamında kafasını salladı Kerim Hoca. "Gelin bakalım güzel bir yemek yiyelim" dedi adının Ahmet olduğunu öğrendiğim adam. Sandalyeye otururken sırıtarak "Umarım Alman usulü yapmayız" dedim. Az önce bizi karşılayan oğlan oturmamıştı. Bu sırada garson gelip siparişlerimiz aldı. Garson gittikten sonra adam bana bakarak "Ben Ahmet, bu Okşan bu da Ahu" dedi. Ortamda kendimi hiç rahat hissetmiyordum. Şu an karşımda olan Ahmet'ten hiç hoşlanmamıştım. "Kızlar bunlar gerçek adınız mı sahne adınız mı?" diye sordum hor gören bir bakış atarak. "Efendim!" dedi üstünde kırmızı motifleri esen Ahu.

"Kusuruna bakmayın hanım efendiler" dedi Kerim Hoca "Metehan, patavatsız prens" diye ekledi. Ardından yemekler geldi. Fazla konuşma olmadı, ne olduğunu anlamamıştım konuşmalardan. Ancak Okşan –ki bu gerçek ismi mi emin değilim- elleriyle ve kelimeleriyle Ahmet'i okşasa da gözlerindeki delici bakışlarıyla adeta beni okşuyordu. İçimden "Sen bu işi bırak, seni tünel açma makinesi olarak devlete bağışlayalım" dedim. Ardından yemekleri yiyen Kerim ve Ahmet dışarı çıktı. Ben yemeye devam ediyordum. "Kerim'in bu kadar patavatsız bir oğlu olduğunu bilmiyordum" dedi Ahu. "Kerim Krallığında patavatsız bir prens" dedi gülerek Okşan. Ben ise hala "Okşan diye isim mi olur amk" diyordum içimden. "Şşşt konuşsana tatlım" dedi Okşan. Parmaklarımla kendimi işaret ederek "Ben mi?" diye sordum. "Hı hı sen burada neden olduğunu bilmiyorsun değil mi?" dedi pis bir sırıtış atarak Ahu. "Ne için buradayım söyleyin de bileyim! Ayrıca Kerim krallığında ki patavatsız prens değilim" dedim sesimi azda olsa yükselterek. Tam bu sırada Ahmet, Kerim Hoca ve üçüncü oğlan içeri girdi. Kerim yanıma geldi ama oturmak yerine bana tıklattı "Bir gelir misin? Seninle özel konuşacaklarım var" dedi ve beni dışarı davet etti.


"Bak Metehan bu Ahmet o oturmayan elemanda onun şoförü ve koruması. 5 yıl kadar önce arkadaşça başlayan bir şey şimdi bir rekabete dönüştü. Beş yıldır kimi getirdiysem beni ezdi geçti. İlk başlarda sadece sakinliğimi benden alıp beni kızdırıyordu. Artık paramı, bazen arabalarımı, hatta getirdiğim kızları benden alıyor. Aklıma sen geldin arabalardan anlıyorsun ve cesursun. Peki, onun şoförü ile yarışacak kadar cesaretin var mı?" diye sordu bana. Kerim Hoca gerçekten çaresiz görünüyordu. "Tamam! Ne zaman?" diye sordum. "Birazdan başlıyor" dedi Kerim Hoca. İçeri girdik. Birkaç muhabbet, hesap ödeme ve yarış zamanı...


Ne olduğunu anlayamamıştım çok hızlı olmuştu her şey... Kerim Hoca'nın BMW'sindeyiz... Kendimi hazırladım yanımda ise Kerim Hoca oturuyor. Kemerlerimiz takılı. Uzakta bir Mercedes-Benz S350 CDI duruyor. Ahmet'in şoförü ve Ahu görünüyor camda arka da ise siluet halinde Ahmet ve Okşan. Ana yoldayız ve yan yana gidiyoruz. Ardından üç korna ve sonuna kadar gaza asıldık. Yarışı heyecanlı kılan iki şey var. Birincisi şuan trafikte olmamız ikincisi ise benim sürüyor olmam. Kalbim deli gibi atıyor. Sakin kalmak biraz zor, Kerim hoca tüm gücü ile emniyet kemerini ve sağ yukardaki tutmacı tutuyor. Ancak şoförü bayağı dişli bir rakip az bir mesafe var önde gidiyorum. Ardından birden önüme sağdan yavaş giden bir sürücü belirdi ve gazı köküne kadar basıp yandaki adamı geçecek kadar da zaman yoktu. O yüzden frene sonuna kadar bastım araba acı bir fren sesiyle hızla yavaşladı araba. Hızla Bilkent Center'a yaklaşıyorduk bu son virajımız olacaktı. Bilkent Hotel'de ise yarışımız bitecek ve galip belli olacaktı. Şoförün epey bir arkasındaydım. İyice hızlandım araçların arasından hızla bir sağ şeride bir sol şeride geçerek şoföre yaklaşıyordum ilerde ki dört yolu umursamadan... Kerim Hoca "Metehan! Dörtyol! Dörtyol!" diyordu. Ancak onu umursamaz bir şekilde iyice kökledim gazı... "HAYIR!" diye bağırdı Kerim Hoca.

Frene ufak bir dokunuş ardından bir araba mesafe önümde ki Mercedes'in solundan sertçe sola dönmeye başladım. Aracın tekerleklerinden acı bir ses geliyordu "Yola tutunamıyorum savruluyorsun" diyordu araba bana resmen. Mercedes'i geçmiştim ancak hızla sağ tarafa doğru ilerliyordum ve bu şekilde gitmeye devam edersem sonum, karşımda çukurda kalan ağaçlarla ile bir olacaktı. Şoför ise sağ tarafımdan sol tarafıma geçmişti bile... Ancak pes edemezdim. Pes etmezdim...

Aracı bir önceki vitese aldım. Sol ayağım –ki normalde otomatik araçlarda bu ayak kullanılmaz- ile frene biraz bastım. Direksiyonu sonuna kadar sola kırdım ve sağ ayağım ile gaza bastım ancak tabana kadar getirmedim eğer getirirsem araç otomatik olarak vites değiştirecek ve kaza yapacaktık. Aracın önü yavaşlamak arkası ise hızlanmak istiyordu bu yüzden istemsizce savrulmaya başladı. Ardından direksiyonu aksi yönde hızla çevirdim ve araç benim kontrolüme girdi. Arka tekerlekler aracın hızına göre çok daha hızlı dönüyordu. Arka tarafı bir duman kapladı. Motorun sesi duyulurdu eğer Kerim Hoca son gücüyle bağırmasaydı. "METEHAN! BİZİ ÖLDÜRECEKSİİİİİİİİİN!" diye bağırıyordu.

Araç rayına oturdukça direksiyonu usulca düz konuma getiriyordum. Düzenli savrulma ya da halk tabiri ile yanlama (Doğrusu DRİFT yapmaktır) bitip araç yol tutuşunu yeniden sağladığında gaza sonuna kadar bastım. Şoför ile benim aracım arasında daha iyi hızlanan benimkiydi Mercedes'in yanından bir ok gibi geçip önüne geçtim. Yarış bitene kadar ise beni arka tamponumdan takip etti. Öne geçmesine izin vermedim ne zaman atak yapsa önüne geçtim tekrar.

*********

"Ne yaptınız orada?" dedi şaşkın bir şekilde "Halk dilinde yanlama dünya standartlarında Drift olarak bilinen şeyi. Aracın kontrollü bir şekilde kontrolünü kaybetmesi" dedim havalı bir şekilde. "Driftin ne olduğunu biliyorum o arabayla nasıl yaptığını soruyorum" dedi sesli bir şekilde Ahmet. "Onu yapmanın birçok yolu vardır. Bilmen ve biraz yetenekli olman yeterli" dedi aynı havalılığı bozmadan. "Kabul ediyorum iyi bir şoför, tamam yarışa kabul edildin" dedi Ahmet. "Ney? Anlamadım" dedim. Ahmet, Kerim hocaya döndü ve "Asıl yarışın bu olmadığını biliyor değil mi?" diye sordu. Mercedes'e binerken Okşan yanımdan geçerken "Gece görüşürüz yakışıklı" dedi pis bir gülüş atarak arabaya doğru yöneldi. Arabayı çalışırtırmadan şoför bana tip tip baktı ve "Gece görüşeceğiz, bu sefer bu kadar acımayacağım sana" dedi. Sonra Ahmet ve arabası ana yola çıktılar.

"Bana yalan söyledin Kerim Hoca!" dedim. "Evet, ama gecenin köründe karanlık bir yolda araba ile yarışacağını söyleseydim gelmezdin, ne yapayım." dedi. "Bakın sizi severim" sözümü bitirmeden "Ne olur Metehan, şimdiye kadar hangi akrabamı, hangi arkadaşımı getirsem burada bile yenmeyi başaramadı" dedi. "Beni orada yalnız bırakma ne istersen yaparım" diye ekledi. Kararsız kalmıştım ne yapacağım bilmiyordum. Aslında adrenalin dolu olurdu ancak ölme ihtimalimde vardı. Ama monoton hayatı sevmiyordum ve kendime güveniyordum. "Tamam, ama yenemezsem" diye sordum. "Yenemez isen bir şey olmaz ancak yenersen bundan sonra ne istersen yaparım aramızda ki ilişki öğretmen-öğrenci ilişkisinden çıkar ve dost ilişkisine döner" dedi. "Tamam, madem yarışa gireceğiz BMW ver de alışayım" dedim. Saatte dörde çeyrek vardı. Aklımda ise Miray'ı bu araç ile almak vardı. Ancak beklemediğim bir şey söyledi Kerim Hoca. "Bu arabayı kullanmayacaksın ki gece" dedi. "Ne kullanacağım?" diye sordum. "Bundan kat ve kat güzel bir şey kullanacaksın merak etme saat 11.30'da beni evimin önünden almaya gel. Şimdi de beni okula bırakırsan iyi olur araba sende kalsın" dedi. "Hocam benim arabamı alın isterseniz" dedim hocaya anahtarlarımı çıkarırken. Kafasını salladı ve onayladı. Ardından okula doğru yola çıktık. Hocayı eğitim fakültesine bıraktım ve Güzel sanatlar fakültesine geldim...

"Nasıl ama?" dedim Miray'a arabayı göstererek. "Bunu nereden buldun?" diye sordu o kocaman mavi gözleri fal taşı gibi açılmış. Tabi 6-7 saat önce beni 10.000 ₺ lik bir Ford Ka ile gördü şimdi ise yarım milyon liralık bir araba ile bekliyordum. "Çaldım!" dedim. Birden irkildi "NE!" dedi yanında olan birkaç kızda duymuş olacak ki onlarda yanımıza geldiler. "Şaka yaptım! Merak etme bir hocamın arabası, iddiaya girdik ben kazandım bir günlüğüne bende duracak arabası" dedim pis pis sırıtarak. "Tamam!" dedi mutlu bir şekilde. "İstersen arkadaşların da gelsin en azından kapıya kadar bırakalım" dedim. "Kızlar gelin sizi de bırakalım" dedi Miray. Kızlar "yok" demedi tabi bende demezdim. Dolmuşta sıkış tıkış gitmek mi yarım milyonluk bir araba ile rahatça gitmek mi?

Arabaya bindik ve yola çıktık. "Bu arada ben Metehan" dedim arkaya dönerek elimi uzattım. Tanıştık, iyi kızlar gibi duruyorlardı. Ardından kızları girişe bıraktık ve CEPA'ya gittik...


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 05, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hayallere Doğru Vites VitesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin